İslam Kılıfında Fars Asimilasyon Aygıtı: İran İslam Cumhuriyeti
Cavid VELİEV
İran’ın siyasi hayatında önemli değişikliklere neden olan İslam Devrimi, monarşinin yıkılması ve teokratik İslam Cumhuriyeti’nin kurulması ile sonuçlanmıştır. 20. yüzyılda İran’ın siyasi hayatında yaşanan birçok değişiklikte olduğu gibi 1979 Devrimi’nde de İran coğrafyasında yaşayan Fars olmayan halklar büyük rol oynamıştır. Devrimi gerçekleştirenler halklara kültürel, siyasi ve dinsel hakları konusunda büyük vaatler vermiştir.
İran’ın siyasi hayatında önemli değişikliklere neden olan İslam Devrimi, monarşinin yıkılması ve teokratik İslam Cumhuriyeti’nin kurulması ile sonuçlanmıştır. 20. yüzyılda İran’ın siyasi hayatında yaşanan birçok değişiklikte olduğu gibi 1979 Devrimi’nde de İran coğrafyasında yaşayan Fars olmayan halklar büyük rol oynamıştır. Devrimi gerçekleştirenler halklara kültürel, siyasi ve dinsel hakları konusunda büyük vaatler vermiştir. Devrim sırasında verilen sözler İran İslam Cumhuriyeti Anayasası’nda sönük bir yansıma bulduysa da pratikte uygulaması olmadı ve devrimin gerçekleştirme süreci bitince unutuldu. Rıza Şah döneminde başlayan ve İslam Devrimi ile birlikte “kabuk değiştiren” Fars Şovenizmi, Fars olmayan halklara karşı aynı baskıcı politikaları uygulayarak Fars merkezli zorunlu asimilasyon[1] politikası uygulamıştır. Devrim sonrası uygulanan zorunlu asimilasyon politikalarındaki tek farklılık “İslam” kılıfıydı. Böylece devrim onu geçekleştiren çocuklarını tekrar yutmaya başlamıştı. Fars şovenizmi, İran’da coğrafyasında yaşayan halkları birçoğunun (Arapların Semitik ırktan değil Arapça konuşan) Ari ırkına mensup insanlar olduğunu iddia ediyorlar. Onlar İran coğrafyasının 5 bin yıllık çok uluslu bir coğrafya olduğunu kabul etmiyorlar.[2] İslam rejimi bütünlük konsepti çerçevesinde, İran’da hiçbir etnik problemin olmadığı ve diğer halkları “ulus devlet” olan İran’ın bir parçası olarak gördükleri imajını yaratmaya çalışmıştır. Gerçekte ise, rejimin bütünlük politikaları diğer kültürlerin Fars kültürel etkisi altında kalması ve asimilasyon politikalarının çatısı olmuştur. İslam Rejimi, İrancılık, Fars milliyetçiliği ve Şii İslam çatısında diğer halkları birleştirmeyi ve gerekirse bu yolda güç kullanmayı kendine doğru yol olarak seçmiştir.[3]İslami rejimin asimilasyon politikaları zaman zaman da ters teperek halkların kendi kimliklerine sıkı sıkıya sarılmasına ve kendi kökenleri konusunda daha bilinçlenmesine neden olmuştur. İran coğrafyasında yaşayan halklar kendi sivil taleplerini üst kademelere iletemeyince haklarını şiddet yoluyla aramaktan da kaçınmamıştır. Fakat bu durum, İran halklarının şiddet eğilimli olmasından değil Farsların zorunlu asimilasyon politikalarından kaynaklanmıştır. Her şeye rağmen İran’daki Fars olmayan halkların zorunlu asimilasyona tâbi tutulmaları çok düşük düzeydeki akademik çalışmalar ve Avrupa kurumlarında alınan kararların dışında dünya gündemine taşınamamıştır.
İran’da Etnik Dağılım
Konumuz açısından İran’ın en önemli özelliği bu coğrafyanın yüzyıllardır etnisite, dil, din ve mezhep açısından karmaşık bir yapıya sahip olmasıdır. İran coğrafyasında farklı kökenlere sahip çoğunlukta olan Fars, Azerbaycan (Azerbaycan Türkleri), Kürt, Türkmen, Arap, Beluç, Lor ve Lek halkları, farklı dini inançlara sahip Bahai, Zerdüşt, Assuri, Yahudiler ve Ermeniler yaşamaktadır. İran esasen 12 etnik bölgeye bölünmektedir:1. Azerbaycan Türklerinin Bölgesi2. Farsların Bölgesi3. Lorların Bölgesi4. Leklerin Bölgesi5. Kürtlerin Bölgesi 6. Larların bölgesi7. Beluçların Bölgesi8. Türkmen ve Horasan Türkleri Bölgesi9. Gilan Bölgesi10. Mazendaran Bölgesi11. Arabistan Bölgesi.12. Kaşkay Türkleri Bölgesi İran’da yaşayan halkların sayısı ile ilgili çeşitli rakamlar telaffuz edilmektedir. 1956 yılından itibaren İran’da etnik grupların ve dini azınlıkların sayısını gösterecek resmi nüfuz sayımı yapılmamıştır.[4] İran’da yapılan nüfus sayımları etnik grupların sayısını çarptırdığı için bu konuda kesin rakam söylemek mümkündür değildir. Öte yandan asimilasyon politikası ve yönetimin “İran Ulusu” yaratma stratejisi de etnik grupların nüfuslarının tespitinde zorluklar yaratmaktadır. İran yönetimin planlı şekilde yürüttüğü asimile politikalarının sonucunda etnik grupların çoğu kendilerini İranlı veya Şii olarak tanımladığından kimlik tespiti yapmak zorlaşmaktadır.İran coğrafyasında yaşayan halkların diğer önemli bir özelliği bu ulusların bazılarının farklı dinlerden olması veya aynı dinlerden olanların ise farklı mezheplerden olmasıdır. Bu da Şii İslam devleti olan İran’ın bu etnik gruplara yönelik asimile politikası benimserken sadece dil ve kültür özelliklerini değil aynı zamanda mezhep özelliklerini de dikkate almasına neden olmuştur. Azerbaycanlıların çoğunluğu Şii iken, Beluç, Türkmen ve Kürtlerin büyük çoğunluğu Sünni’dir. Araplar arasında ise hem Sünni hem de Şii mezhebinden gruplar vardır.[5] Bunun yanı sıra İran coğrafyasında Hıristiyan dininin çeşitli mezheplerinden olan halklar da yaşamaktadır.İran coğrafyasında yaşayan halklar siyasi güçlerinden ve nüfus oranından dolayı farklılık gösterse de dinsel yakınlık ve diğer bazı faktörler bu halkların ortak noktasını oluşturmaktadır:1. Etnik gruplar çoğunlukla sınır bölgelerde yerleşmiş ve sınır ötesi etnik gruplar veya devletlerle bağları bulunmaktadır. Bu durum Fars olmayan halkların İslami yönetim için dezavantaj olan en önemli özelliğidir. Azerbaycan Türkleri İran’ın kuzeyinde Kuzey Azerbaycan ve Türkiye ile sınır bölgedeki Güney Azerbaycan coğrafyasında, Beluçlar İran’ın güney-doğu bölgesinde yaşamakta ve Pakistan’ın Belucistan bölgesi ile sınır Sistan-Belucistan bölgesinde, Araplar ise ülkenin güney-batı bölgesinde Irak ve Kuveyt’le sınırı olan Huzistan bölgesinde yaşamaktadırlar.2. Tarihte bağımsız devlet kuran bu halkların çoğunun bağımsızlık talepleri bulunmaktadır. Azerbaycan Türkleri, 1918 yılından itibaren kendilerini temsil etmeyen İran yönetimine karşı bağımsızlık mücadelesi yürütmektedirler. 3. Ulus üstü etnik sadakat, ulusal kimliklerle (çok uluslu) yarışmakta hatta onları gölgede bırakmaktadır. Kuzey Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanması sonrası Güney Azerbaycan’da Azerbaycan Türklüğü bilinci giderek yükselen bir eğilim göstermektedir. 4. Bu halkların çoğu Sünni mezhebinden olup (Bazı Kürtler, Beluçlar, ve Türkmenler) devletin Şia kimliği ile zıtlık teşkil etmektedirler.[6]
İran Yönetiminin Fars olmayan Etnik Gruplara Yönelik Politikaları
İran’daki herhangi bir etnik istikrarsızlık ülkenin geleceğini yakından ilgilendiren bir konudur. İran coğrafyasında iktidar olan rejimler Fars olmayan halkların kimliklerini açık bir şekilde dile getirmelerini İran’a yönelik bir tehdit olarak algılamıştır. Ne var ki, sadece dilsel ve kültürel haklarını talep eden İran’daki halklar, İranlı kimliğine karşı her hangi bir bölücü eyleme girişmemiş ve İran kimliğini bir üst kimlik olarak görmüşlerdir. Ancak Tahran bu açıklamaları kabul etmemiştir. Bu bağlamda kendi kimliğini ve dilini korumaya yönelik talepte bulunarak Farslaştırmaya karşı çıkmak, İran yönetimi tarafından ülkeye karşı sadakatsizlik olarak algılanmıştır. Bu hem Şah hem İslam rejimi döneminde İran’ın devlet politikası olmuştur. Birincil kimlik tanımlaması açısından Azerbaycanlılar arasında farklılıklar bulunmaktadır. İran’da yönetimin elit kesimini oluşturan birçok Azerbaycanlı kimseler Azerbaycan kültürü ve dili ile bağlarını inkar etmeyip kendilerini Azerbaycanlı olarak tanımlasalar da İran ve Müslüman kimliklerini ön planda tutmaktadırlar. Devrime aktif olarak katılan birçok aydının da dahil olduğu diğer grup Azerbaycan kimliklerini ön planda tutmakta fakat İranlı kimliğini de ulus üstü devlet kimliği olarak devam ettirmektedirler. Bu grubun çoğunluğu Azerbaycan ve İran kimliğinin bir birine zıt olmadığını düşünmektedir. Azerbaycan siyasi kimliğinin oluşumu baskı kullanmayan bir grup da Azerbaycanlı kimliğini ön planda tutmaktadır. Özellikle 1990’lardan sonra küçük bir Azerbaycanlı grup siyasi kimliğin oluşumu için siyasi faaliyette bulunmaktadırlar. Bu alanda özellikle Azerbaycanlı öğrenciler aktif katılım gerçekleştirmektedirler. Birincil kimliklerini Azerbaycanlı ve birincil kimliğini İranlı olarak tanımlayanlar arasında oran değişkenlik gösterdiği için tespit etmek zordur. Devrimin diğer etnikler için demokratik bir ortamın sağlayamaması ve tam tersi Fars kültür ve dinin geniş yayılması sonucu diğer halkların kültürel ve sosyal haklarının ihlali Azerbaycanlı kimliğine öncelik verenlerin sayında artışa neden olmuştur. İran Cumhurbaşkanı Hatemi bunun farkında olmuş ve 1997 cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında etnik talepleri siyasi çıkarları için kullanmayı hedeflemiştir. Hatemi, İran’ın Azerbaycan ve Kürdistan bölgesinde seçim kampanyası sırasında anayasanın diğer etnik grupların hakları ile ilgili maddelerinin çalışması için çaba sarf edeceğini ve halkların kendi dillerinde okul açabilecekleri sözünü vermiştir. Fakat günümüze kadar bu konuda hiçbir olumlu adım atılmamıştır.Bu halkların İran’a sınır komşusu olan devlet veya halklarla kan bağı bulunmaktadır. İran coğrafyasında Fars olmayan halklar büyük bir ulusun bir parçası olup ve İran’a sınır bölgelerde bağımsız devletleri de bulunmaktadır. Dolaysı ile İran İslam yönetimi bu halklara yönelik politikalarını sadece iç değil aynı zamanda dış dinamikleri de dikkate alarak oluşturmaktadır. Bu halkların kan bağı olan sınır ötesi devlet veya bölgelerde yaşanan gelişmeleri yakından takip etmekte ve İran aleyhine oluşacak durumlara gerektiğinde müdahaleden de kaçınmamaktadır. Örneğin, Kuzey Azerbaycan’ın bağımsızlığından sonra kendi sınırları içinde bulunan Azerbaycan’da Azerbaycan milli kimliğinin giderek kuvvetleneceğinden endişe eden İran, Azerbaycan topraklarını işgal eden Ermenistan’a maddi ve manevi destek vermiştir. Bu şekilde Azerbaycan’ın bölgedeki nüfuzunu düşürerek Güney Azerbaycan’da Azerbaycan kimliğinin kuvvetlenmesini önlemeyi hedeflemiştir.Irak’ın ABD tarafından işgali sırasında Irak’ta yaşayan bağımsızlık talebi olan Kürt liderlerin Beyaz Saray’la işbirliği içinde olmaları İslami yönetim tarafından tedirginlikle karşılanmıştır. Bu bağlamda bölge ülkelerinden Türkiye ve Suriye’den Bağımsız Kürt Devleti olasılığına karşı destek aramaya ve işbirliği yapmaya çalışmıştır. Ayrıca Pakistan sınırları içinde yaşayan Beluçların 1973-1977 yıllarında ayaklanmasını bastırmak için İran Şahı, Pakistan yönetimine askeri destek vermiştir.İran’ın etnik halklara yönelik yürüttüğü önemli politikalarından biri de Pehlevi iktidarı dönemine kadar dayanan etnik bölgelerin yerli halklarını yer değişimine tâbi tutarak bölgedeki otokton halkın sayısını azaltmaktır. Bu şekilde rejim halkların çoğunluk oldukları bölgelerde azınlık durumuna düşürerek toplumsal bir ayaklanmayı önlemek amaçlı bir politika geliştirmektedir. İran rejimin diğer amacı ise Fars olmayan halklar arasında çatışma yaratarak gerektiğinde halkları bir biri ile savaştırmak ve milli mücadeleleri hedefinden saptırmaktır.[7] Kürtleri, Güney Azerbaycan’la Kuzey Azerbaycan ve Türkiye sınırlarına yerleştirme politikası Pehlevi döneminde başlamış ve günümüzde de devam etmektedir. Bu politika Güney Azerbaycan’ın Salmas ve Urumiye şehirlerine Kürtlerin yerleşimine fırsat yaratma şeklinde de ortaya çıkmaktadır.. Ayrıca 16 Nisan 2005 tarihinde Ahvaz Arabları’nın ayaklanması da yer değişim siyasetinin sonucu olmuştur. Halkların milli sınırlarını bozmak ve aralarında sorun yaratarak birbirine düşürmek politikası Rus Çarlığı ve Sovyetler Birliği tarafından da uygulanan bir milliyetler politikası olmuştur.Merkez yönetimin bölgeleri idari bölünmeye tâbi tuttuğunu, yerel halk arasındaki dayanışmayı parçalama politikasını yürüterek Fars olmayan halkları daha kolay asimile edebilme taktiği benimsediği görülmektedir. 11 Nisan 1993 tarihinde İran Meclisi’nin yasayı onaylaması ile Erdebil Doğu Azerbaycan’dan ayrılarak kendi başına bir il olmuştur. Tahran’ın bu kararı Azerbaycan Türkleri arasında sert tepkiye neden olmuştur[8].
İran Anayasasında Fars Olmayan Halkların Tanımlanması
İran’da yaşayan halkların bütünlüğünü din ve mezhep bazında ele alan İran Anayasası azınlık tanımlamasında etnik haklarla dinsel/mezhepsel halklar arasında ayrımcılık yapmaktadır. Birçok azınlık uzmanlarına göre bu durum, İran’daki dinsel halklarla etnik halklar arasında nüfus oranındaki farktan kaynaklanmaktadır. İran İslam Cumhuriyeti İslam devleti olması nedeniyle farklı dinlerden olan halklara hem uygulamada hem de yazılı olarak geniş kültürel ve siyasi haklar verirken, etnik halklar yazılı olarak kısmen, uygulamada ise çok düşük düzeyde bu haklarından yararlanma fırsatı vermektedir. İran’daki İslami yönetimin uyguladığı bu politika BM’nin Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin azınlıkların korunmasına ilişkin 27. Maddesini ihlal etmektedir.[9]1979 Devrimi ülkenin siyasi hayatında önemli değişikliklere neden olduysa da Fars olmayan halklar için bir yenilik getirdiği söylenemez. Rıza Şah döneminde şahçılık adı altında yürütülen asimilasyon ve ayrımcılık politikaları İslam Devrimi sonrası imamcılık adı altında yürütülmüştür. Devrimin başarı kazanması ile birlikte özerklik alabileceği umuduna kapılan İran’ın Fars olmayan halkları, 1979 Anayasası’nda umduklarını bulamamışlardır. İran İslam Cumhuriyeti Anayasası’nın 15. maddesi Fars olmayan halklara kendi dillerinde eğitim hakkı vermiş olsa da anayasanın bu maddesinin uygulanmadığını görmekteyiz. İran’da 90’nın üzerinde dil ve lehçe konuşulmaktadır. İran’da konuşulan dilleri üç ana gruba ayrılmaktadırlar: Türk dili grubu, Fars dili grubu ve Sami dili grubu. Çok konuşulan diller Türkçe (Azerbaycan ve Türkmen), Farsça, Arapça, Lor, Lek, Beluç, Gilek ve Mazendaran ve birçok küçük milletlerin dilleri. Bütün dillerin içinde Türk dili (Azerbaycan Türkçe’si) oran olarak çoğunluğa sahiptir.İran coğrafyasında yaşayan halkların çok dilli olmasına rağmen Anayasasının 15. maddesi resmi dilin Farsça olduğunu öngörmektedir. Çok uluslu bir devletin anayasasında ülkenin % 50’ni bile oluşturmayan halkın dilinin resmi dil olarak belirlenmesi ülkede yaşayan diğer halklara yönelik asimilasyon ve ayrımcılık politikalarının meşru zeminini hazırlamaktadır. Bu düzenleme aynı zamanda İran’ın demokratik ve adil bir yönetime sahip olmadığını göstermektedir. Bu halkların ülkenin resmi organlarında kendi dillerini kullanamamaları farklı etnik kökenden olan bireylerin ülkenin siyasi, kültürel ve ekonomik hayatında etkinliğini kısıtlamakta ve kendi dillerini geliştirmesine engel olmaktadır. Nüfusunun yarıdan çoğu farklı etnik gruplardan oluşan bir devletin birden fazla resmi dilinin olması gerektiğini öngören herhangi bir uluslararası hukuk düzenlemesi veya anlaşma olmasa da bu uygulamayı yasaklayacak da herhangi bir düzenleme veya anlaşma da bulunmamaktadır. Nitekim çok uluslu yapıya sahip devletlerden bazılarının birden fazla resmi dilinin olduğunu görmekteyiz. Örneğin; İsviçre, Belçika ve Kanada’da birden fazla resmi dil bulunmaktadır.Anayasanın 15. Maddesi Fars olmayan ulusların kendi dillerinde eğitim hakkı vermiş olsa da bu düzenleme uygulamada sadece dilsel kurslar açabilme ve eğitimi alma şeklinde kendini bulmaktadır. Uygulamada bu halkların kendi dillerinde ilk okul bile bulunmamaktadır. Ayrıca diğer ulusların dilerinde yayın yapan yerel ve resmi televizyon kanallar ise o halkların kültürünü değil Fars kültürünü öğretmektedir.İslam devleti olan İran’ın anayasasında, Müslüman olan uluslara tanınan haklar sadece kültürel düzeyde olup siyasi düzeyde değildir. Yani ülke parlamentosunda Türk veya Arap kökenli bir milletvekili halkını değil İran’ın genelini temsil etmektedir. Bu milletvekili ait olduğu ulusun kültürel ve siyasi sorununu meclis gündemine taşıyamamaktadır. İslam rejiminde Azerbaycan Türkleri devletin önemli mevkilerinde yer almaktadırlar. Bu mevkilerde yer alma isteği İslam rejimi tarafından ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması duygusundan kaynaklanmaktadır.[10] Bazılarının ise mevkilerinde yükselmeleri toplumlarını temsil ettiklerinden değil kişisel devingenliklerinden kaynaklanmaktadır.[11]Bölge yönetiminde etnik grupların siyasi temsilcilerinin bulunması konusunda bir düzenleme bulunmamakta, uygulamada ise durum bölgeye ve şartlara göre değişmektedir. İran yönetimi bazı bölge valilerini o bölgenin yerle halkından tayin ederek o halkın siyasi ve kültürel taleplerini azaltmayı hedeflemektedir. Bazı bölge halkları ise bölge yönetiminin kendilerini temsil etmemesinden şikayetçidirler. İnsan Hakları Örgütü 2005 İran Raporu Sünni azınlık Beluç halkının yerel yönetimde temsilcisinin bulunmamasından ve bölgede bulunan asker sayısından acı çektiğini belirtmiştir.[12]Arapların büyük çoğunluğunda kabile yönetim sistemi devam etmekte ve İslam Rejimi de Araplar üzerinde sağlam bir kontrol mekanizması oluşturmak için bu yönetim biçimin desteklemekte ve devamını sağlamaktadır. Arap halkını yönetmek için kabile reislerinden oluşturulan Kabile Yönetim Merkezi Arap halkının bireysel özgürlüğünü kısıtlamakta ve ülkenin siyasi hayatına bireysel katılımını engellemektedir. Ayrıca halk yerel seçimlerde kabile reislerinin ve şeyhlerin belirlediği adaylara oy vermek zorunda bırakılmaktadır. Arap kabileleri arasında ortaya çıkan sorunların çözümünde de yetkili olmaktadır.Kısacası İran yönetimi ülke içinde halkların talepleri, nüfus oranı, siyasi gücü ve tarihsel dayanaklarını dikkate alarak İranlaştırma politikası çerçevesinde siyasi temsil hakkı vermektedir. Halbuki bazı çokuluslu devletlerde bütün halkların eşit temsili için çift meclis bulunmaktadır. Örneğin, İran’ın stratejik müttefiki Rusya Federasyonu’nda bütün halkların siyasi temsil hakkının sağlanması için çift kamaralı meclisi bulunmaktadır. Alt kanadı Duma olan Federal Meclisin üst kanadı Federasyon Konseyi etnik cumhuriyetlerin yöneticilerinden ve bölge meclisinden seçilen bir milletvekilinden oluşmaktadır. Bu şekilde Federal Meclisin Federasyon Konseyi kanadı bölge halklarının siyasi temsil hakkını sağlamaktadır.Etnik halkların siyasi temsili konusunda yaşanan diğer bir sorun ülkenin resmi dilinin Farsça olmasından kaynaklanmaktadır. Arapların çoğunlukta yaşadığı Huzistan eyaleti yeterli sayıda Arapça yazılı ve sözlü basına sahip olmamakta ve bölgede çoğunluğunu Farsça olan Fars Arap karışımı gazeteler yayınlanmaktadır. Yerel halklar kendi bölgelerini temsil edecek adayların Farsça yürüttüğü propagandayı anlamamakta ve aday hakkında veya vaatleri hakkında yeterli bilgiye sahip olmamaktadır. Bu da bölgelerde sağlam ve demokratik bir seçimin yapılmasına ve seçime kitlenin katılımına yönelik en büyük engel olmaktadır.Etnik gruplardan farklı olarak dini azınlıkların kültürel haklarının yanı sıra siyasi temsil hakları da bulunmaktadır. İran İslam Cumhuriyeti Anayasası’nın 64. maddesine göre İran’da yaşayan dini azınlıklardan parlamentoda, “Zerdüşt ve Musevilerin birer, Asuri ve Keldani Hıristiyanların bir, kuzey ve güneydeki Ermenilerin ise birer temsilci” bulundurma hakkı vardır. Ayrıca uygulamada da dini azınlıkların daha çok kültürel ve dilsel haklara sahip olduğu söylenebilir. Fakat anayasanın 12. maddesinde devletin resmi mezhebini Şii olarak belirleyen İran’ın Sünni mezhebinden olanları azınlık olarak tanımlamadığını görmekteyiz.
Sonuç ve Genel Değerlendirme
İran coğrafyasında yaşayan Fars olmayan uluslar hem şahlık döneminde hem de teokratik dönemde demokratik haklarını alamamış ve zorla asimilasyona tâbi tutulmuşlardır. İran’ın (Fars) elit kesimi ve hatta demokrasi, özgürlük taraftarı ve ırkçılık karşıtı olanlar da merkez yönetimin Farslaştırma politikalarına karşı sessiz kalmaktadır. Huntigton’un “Medeniyetler Çatışması” tezine karşı “Medeniyetler Barışı” tezini savunan Cumhurbaşkanı Hatemi’nin aynı hoşgörüyü İran İslam Rejimi’nin Farslaştırma politikalarına karşı savunmasız halka da göstermesinde yarar bulunmaktadır. Kendi kimliğini korumak için mücadele eden ve Fars dilinin yanı sıra kendi dillerinde eğitim almak isteyen insanlar, pantürkist, panarabist ve ”Büyük Belucistan” hayalciliği gibi suçlarla itham edilmişlerdir. İran coğrafyasında yaşayan halklardan sadece biri veya birkaçı değil hepsi sosyo-kültürel haksızlık ve eşitsizlik konusunda rahatsızlıklarını bir şekilde dile getirmektedirler. İran yönetimi, Fars olmayan halkların kimliğinin korunması, ülke içinde istikrarın sağlanması, demokrasi ve gerçek adalet adına bu talepleri dikkate almalıdır. İslami rejimin İran coğrafyasında yaşayan halklara yönelik eşitlikçi olmayan politikaları, bu halkların ülkeye entegrasyonunu engelleyici niteliktedir. Rejimin İran coğrafyasında yaşayan halklara yönelik asimilasyon ve ayrımcılık politikalarından vazgeçmemesi durumunda, 12-13-14 Haziran 2005 tarihlerinde Ahvaz ve Sistan- Belucistan bölgelerinde yaşanan şiddet olayları İran’ın geneline yayılabilir. Özellikle seçim öncesinde Fars olmayan uluslara kültürel ve sosyal haklarla ilgili vaatler veren adayların seçildikten sonra sözlerini tutmaması, İran’da etnik istikrarsızlığın tırmanmasına neden olabilir. Bu, aynı zamanda İran’ın içişlerine karışmak isteyen güçlerin elini kuvvetlendirebilir. İran coğrafyasında yaşayan halklar haklarını uluslararası hukuk ve düzenlemeler çerçevesinde uluslararası örgütler aracılığı ile aramalıdır. Hükümet politikalarının beğenilmemesi şiddete başvurmak için bir neden olmamalıdır.Sonuç olarak nüfusunun yarısından çoğu Fars olmayan çok uluslu İran’ın siyasi yönetimi bu coğrafyada yaşayan halkların tümünü temsil etmemektedir. İslami yönetim İran coğrafyasında yaşayan halklara karşı kültürel asimilasyonun yanı sıra ekonomik, kültürel ve siyasi diskriminasyon politikalarını da uygulamıştır. Bunun sonucunda bu coğrafyanın otokton halklarını “ya sev ya terk”le karşı karşıya bırakmıştır.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Devletlerin azınlık politikalarından biri ola asimilasyon politikası, zorunlu asimilasyon ve doğal asimilasyon olarak ikiye ayrılmaktadır: Doğal asimilasyon azınlığın zamanla çoğunluğun kültürünü kendi iradesi ile benimsemesidir. Zorunlu asimilasyon ise , devletin zor kullanarak azınlığın niteliklerini ortadan kaldırmasıdır. Zorunlu asimilasyon bir ulusun kimliğini kaybetmesine ve yok olmasına neden olabileceği için “kültürel soykırım” olarak adlandırılabilir.
[2] Interview with Adnan Salman, Amir Howeizi, Mohammad Jaber, and Jamil Miahi,” Arabs in Iran: Part 1: Cultural, Political and Economic Inequalities” www.iran-bulletin.org/IB_MEF_0/The%20national%20question%20in%20Iran.doc
[3] A. William Sami,”The Nation and Its Minorities: Ethnicity, Unitary State Policy in Iran” Comparative Studies of South Asia, Africa and Middle East. Vol 20. 2000. S.127-128.
[4] Nazile Ghanea-Hercock. “Ethnic and Religious Groups in The Islamic Republic Of Iran” United Nations Ofice Of The High Commissioner For Human Rights, Sub-Regional Seminar. Cultural Diversity and Development in Central Asia. Bishkek. Ekim 2004. S. 2.
[5] Shahyad Mojab and Aiwir Hassanpo, The Politics of Nationality and Ethnic Diversity, www.macalester.edu/courses/russ64/PDF/mojabnation.pdf
[6] Daniel L. Baymen, Shahram Chubin, Anoushirevan Ehteshami, Jerrold Green. “Fundamental Sources Of Iranian Foreign and Security Policies” İran’s Security Policy In The Post-Revalutionary Era. RAND Documents. 2001. S.13.
[7] Nesib Nesibzade, Bölünmüş Azerbaycan, Bütöv Azerbaycan. Ay-Ulduz Yayınları.Bakı 1997. S. 171.
[8] Bu konuda ayrıntı için bakınız. Brenda Shaffer. The Formation of Azerbaijan Identity in Iran. Nationalities Papers. Vol 28. No: 3. 2000. S. 463-464
[9] 27 Madde: “Başat olmayan bir durumda olup, bir devletin geri kalan nüfusundan sayısal olarak daha az olan, bu devletin uyruğu olan üyeleri etnik, dinsel ve dilsel nitelikleri bakımından nüfusun geri klana bölümünden farklılık gösteren ve açık olarak olmasa bile kendi kültürünü, geleneklerini ve dilini korumaya yönelik bir dayanışma duygusu taşıyan grup”. Bknz. Baskın Oran, Küreselleşme ve Azınlıklar. Güncelleştirilmiş ve Genişletilmiş 4. Baskı. İmaj Yayınevi. Ankara 2001. S. 67.
[10] Nasib Nassibli, “The Azerbaijan Question in Iran: A Crucial Issue For Iran's Future”. www.zerbaijan.com/azeri/nasibzade2.html
[11] Nazile Ghanea-Hercock. A.g.m. s. 4.
[12]Human Rights Watch World Report 2005: Index http://hrw.org/english/docs/2005/01/13/iran9803.htm
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder