Perşembe, Mart 01, 2007

XOCALI FACIESINE AYID

www.azkob.blogspot.com
www.soldash.org
**********************

Kendilerini ve dünyayı 'Türkler bizi 1915 yılında katletti' yalanına inandırmaya çalışan Ermeniler, bunun intikamını 1992 yılındaki Hocalı katliamı ile almaya çalıştılar. Katliama katılan Ermeni subayların kitaplarında dile getirdikleri, her şeyi ortaya koyuyor.

Azerbaycan ve Türkiye ise ortak tutum alarak Ermenistan'ın yarattığı fiili durumu dünya kamuoyunda gündeme getirmiyor. Hocalı'da bir katliam yaşandığı yönünde parlamentoda karar alınmıyor. İki ülkenin Ermeni iddiaları karşısında ortak tutum alması kaçınılmaz.

Cavid VELİEV


TUSAM Yakındoğu ve Kafkasya Araştırmaları Masası



cveliev@tusam.net


1900'lerin başında nüfusunun yarısı Türk/Müslüman olan bugünkü Ermenistan topraklarında bir tane bile Türk kalmadı. Fakat bugün Türk devletlerinde on binlerce Ermeni yasal ve yasa dışı yollarla yaşıyor. Ermenistan Cumhuriyeti topraklarını Türklerden arındırma süreci planlı bir şekilde 1920 yılından itibaren başladı, 1948­1953 ve 1988 yılında devam etti. Bu süreç Türklerin Ermenistan'ın toprak bütünlüğüne saygı duyduğu, hiçbir yabancı güçle işbirliği yapmadığı ve hiçbir ayrılıkçı eylem yapmadığı bir dönemde yaşandı. Türkler zamanında topraklarını paylaştıkları Ermeniler tarafından kovuldu. Bu kovulma sıradan bir kovulma olmadığı gibi daha sonralar Ermenilerin bu eylemleri Ermenistan toprakları dışına taşmış ve büyük Ermenistan doktrini çerçevesinde bu sürgünler; korkutma, yıldırma, intikam alma, etnik temizlik ve soykırım eylemlerine dönüştü. 1988'de Ermenistan'ın ve Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesinde yaşayan Ermenilerin Azerbaycan'a karşı başlattığı savaşta Azerbaycan toprakları sayesinde kendi yüzölçümlerini genişletmeyi amaçlayan Ermeniler, bu savaşta kendi kimlikleri ile bütünleştirdikleri sözde soykırımın intikamını Türklerden almaktan çekinmediler.

Tarihi müttefikleri Rusların bölgeye yerleşen 366. Alayından da destek alan Ermeniler, daha önceden planlanmış şekilde 25 Şubat 1992'yi, 26 Şubat 1992'ye bağlayan gece Azerbaycan'ın 7 bin nüfuslu Hocalı kasabasının giriş ve çıkış yollarını kapatarak, sistematik bir katliam gerçekleştirdiler. Sivil, eli silahsız, Türkler çocuk, kadın, ihtiyar ve genç ayrımı yapılmadan Ermeniler tarafından katledildi. Resmi verilere göre o gece 613 kişi hunharca öldürüldü. Bunlardan 83 çocuk, 106 kadın acımasız yöntemlerle işkence yapılarak öldürüldü, 487 kişi ağır yaralandı ve 1275 kişi ise rehin alındı. Geri kalanlar ise bin bir zorlukla ancak canını kurtarabildi. 26 çocuk yetim ve 130 çocuk ise öksüz kaldı. İngiltere'nin Sunday Times gazetesi 1 Mart 1992 tarihli sayısında Hocalı olaylarını, "Ermeni askerleri binlerce aileyi yok etti" şeklinde duyururken, Rusya'nın İzvestia gazetesi 13 Mart 1992 tarihli sayısında olayların iştirakçisi Yüzbaşı Leonid Kravets, Hocalı yakınlarındaki tepede yüzlerce ceset gördüğünü ve bunların çoğunun özel işkencelerle öldürüldüğünü ifade ediyordu.

ERMENİBAKIŞIYLAHOCALI

Hocalı soykırımına bizzat iştirak eden Zori Balayan'ın "Ruhların Tekrar Dirilmesi" adlı kitabının 260-262. sayfalarında Hocalı soykırımı şöyle anlatılmaktadır:

"...sadece kalbi sökülerek ateşe atılan Ermeni bu satırlardan gurur duyabilir ve haz alabilir.

Vatandaşlık ve erkeklik görevi olarak ben de Moğol dölü olanlara (yani Türklere) işkence yaptım.

Ben, Haçatur ile onların tutulduğu bodruma girdiğimizde, bizim askerler fazla ses çıkarmaması için çocuğu tırnaklarından pencerenin camına çivilemişlerdi. Haçatur, çocuğun annesinin kesilmiş göğüslerini onun ağzına soktu. Daha sonra ben 13 yaşında bir Türkün dedelerinin bizim çocuklara yaptığı gibi göğsünü ve karnını yardım. Çocuk 7 dakika sonra kan kaybından öldü. Benim ihtisasım doktorluk (hümanist) olduğu için çocuğa yaptığımdan mutluluk duymadım. Ancak kalbimde büyük bir sevinç vardı. Çünkü ben halkıma yapılanların yüzde birinin intikamını almıştım.

Bir gün sonra Kiliseye giderek 1915'de öldürülenler için dua ettik ve dün gördüğümüz manzaradan kalbimizin temizlenmesi için Allah'a yalvardık.

Daha sonra Suren'in evindeyken karısı bardaklara Cermuk maden suyu doldururken, Haçatur yorgun bir sesle "Ermeniler ana topraklarını kurtarmalı ve Büyük Ermenistan'ı kurmalıdır"dedi. ( Zori Balayan, Dirilme, Vanadzor, 1996, s. 260-262)

Dauda Heyriyan ise Haç İçin adlı kitabında Hocalı olaylarını şöyle anlatıyor:

Sayfa 26: "Bu sabah soğukta Daşbulak'a doğru yaklaşık bir kilometrelik yolu geçmek için cesetlerden yol yaptık. Ben cesetlerin üzerinden geçmek istemiyordum. Albay Oganyan bana korkmamamı ve bunun savaş kanunları olduğunu söyledi. Ben 9-11 yaşlarında bir kız cesedine basarak ilerledim. Botum ve pantolonum kana bulanmıştı. Böylece yaklaşık 1200 cesedin üzerine basarak geçtim".

Sayfa 62-63: "2 Mart'ta Gaflan Ermeni grubu (cesetleri yakmak için oluşturulmuş özel bir grup) aptal Moğollara (yani Türklere) ait 2000 ceset topladı ve Hocalı'nın batısında onları birkaç yere toplayarak yaktı. Son kamyonda ben tahminen 10 yaşında bir kız çocuğu gördüm. Kız boynundan ve elinden yaralanmıştı. Dikkatle baktığımda yavaşça nefes aldığını gördüm, soğuk, açlık ve aldığı yaraya rağmen çocuk halen yaşıyordu. Hiçbir zaman ölümle mücadele eden bu kızın gözlerini unutmayacağım.

Daha sonra Tigranyan adlı bir asker çocuğun kulağından tutarak yakılması için bir yere toparlanmış ve üzerilerine mazot dökülmüş cesetlerin yanına getirdi ve daha sonra onları yaktı.

Bu sırada birisinin yardım seslerini duydum. Ben daha ileriye gidemedim. Çünkü Hocalıyı bu lanetlenmiş Türklerden kurtarmak istiyordum. (Dauda Heyriyan, Haç İçin, Beyrut 2000)

Günümüzde bir katliamın soykırım olarak tanımlanması için sayılara dikkat çekiliyor ve yüz binlerce hatta milyonlarca insanın yok edilmesi gerektiği düşünülüyor. Bu durum bir gecede 613 insanın öldürüldüğü Hocalı'nın soykırım olarak tanımlanmasına yönelik şüpheler uyandırıyor. Fakat 9 Aralık 1948'de BM tarafından kabul edilen Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ndeki tanımda belirleyici öğe sayı değil, ulus, din, soy ya da ırk özellikleri üzerine oluşan bir grubun sistematik ve planlı tamamen ya da kısmen yok edilme amacıdır. Ermenilerin Hocalı'da yaptıkları katliam BM Soykırım Anlaşması'nın, soykırım koşullarını sayan 2. maddesinde yer alan beşinci bendin ilk üçü ile uyum gösteriyor. İlgili maddede soykırımın gerçekleşmesi için bu bentlerde düzenlenen eylemlerden birinin yeterli olduğu belirtiliyor. Ermenilerin Hocalı'da yaptığı toplu katliam BM Soykırım Anlaşması'nda soykırımı düzenleyen 2. maddenin 1) ilgili grup üyelerinin öldürülmesi, 2) ilgili grup üyelerinin ruhsal ve fiziksel sağlıklarına zarar verilmesi, 3) ilgili grup üyelerinin fiziki varlıklarını ortadan kaldıracak koşullar altına konulması (Pazarcı, Uluslararası Hukuk, Ankara 2006. S. 203) koşulları ile birebir uyuşuyor. Bu eylemlerin savaş ve barış zamanlarında işlenmiş olması soykırımın niteliğini etkilememekte ve eylemin ilgili grubun tümüne veya bir kısmına uygulanması bu eylemlerin soykırım niteliğini değiştirmiyor.

Zori Balayan ve Duada Heyriyan'ın anlatımları Hocalı'nın bir etnik grubun yok edilmesine yönelik olduğunun göstergesidir ve Hocalı'nın bir soykırım olarak tanımlanması için yeterlidir. Hem Ermenistan (1993'de) hem de Azerbaycan (1996'da) BM Soykırım Anlaşması'nı imzaladıkları için bu anlaşma kendilerini bağlıyor. Bu nedenle Hocalı'nın bir soykırım olarak tanımlanması için başvuruda bulunulabilir. Başvuruda, gerekli kanıtlar çerçevesinde Hocalı Soykırımı'nı gerçekleştiren bütün siyasilerin ve askeri komutanların ismi net biçimde belirtilmeli ve cezalandırılması istenmelidir. Zira BM Soykırım Sözleşmesi'nin 3. ve 4. maddeleri uyarınca soykırım niteliğindeki eylemlerin birini bizzat gerçekleştiren, gerçekleştirilmesi için anlaşan, doğrudan ve kamuya yönelik olarak bu tür eylemleri özendiren, bu tür eylemlere niyet eden ya da suça katılan herkesin, ister yönetici, isterse resmi görevli ya da görevli olmayan bir kişi olsun, cezalandırılması gerekiyor. (Pazarcı, Uluslararası Hukuk, Ankara 2006. S. 203).

TÜRKLERİNSORUNABAKIŞI

Sözde soykırımın intikamını alma ateşi ile hareket eden Ermeniler için Türkiye veya Azerbaycan Türkü arasında bir farkın olmadığı Zori Balayan'ın ve Duada Heyriyan'ın kitaplarından yapılan tercümelerde açıkça belirtiliyor. Fakat Ermeniler sözde soykırım iddiaları etrafında birleşmeyi başarırken Türkler kendilerine karşı yapılanlar etrafında birleşememişlerdir. Yani Ermeni sorununa karşı mücadele ortaklaştırılamadı. Aslında Ermeni sorununun ortaklaştırılması, sorunun çözümünde büyük rol oynayabilir. Bu ortaklaştırma sadece devletler değil sivil toplum örgütleri düzeyinde de gerçekleşmelidir. Bu bağlamda 9 Mart 2007'de Bakü'de, Yurt Dışında Yaşayan Azerbaycanlılar Üzere Devlet Komitesi tarafından düzenlenecek olan yurtdışında yaşayan Türkiye ve Azerbaycan Türklerinin lobi teşkilatlarının ortak toplantısı ve gündemindeki konular ve ortak stratejinin belirlenmesi daha bir önem kazanıyor. Toplantının ABD Senatosu'nda Ermeni sorununun gündeme geldiği günlerde düzenlenmesi ise toplantıya daha ciddi bir görev yüklüyor. ABD Senatosu'nda Ermeni sorununun gündeme geldiği dönemde Azerbaycan'ın bu adımı önemli olsa da toplantıya devlet düzeyinde de destek verilmesi bekleniyor.

Türkiye'nin sözde soykırım tasarısına karşı mücadele ettiği bir dönemde Azerbaycan'ın Türkiye ile dayanışma içinde olduğunu göstermesi gerekiyor. Azerbaycan'ın bu konularda sessiz kalması iyi niyetli eleştirileri ve Azerbaycan-Türkiye ilişkilerini bozmak isteyenleri haklı çıkarıyor. Bu kesimler Türkiye-Ermenistan sınırlarının sadece Azerbaycan'dan dolayı kapalı olduğunu ve Türkiye'nin on beş yıldır Azerbaycan'la dayanışma içindeyken şimdi sıranın Azerbaycan'da olduğunu haklı bir şekilde dile getiriyorlar. Bu eleştirilere yanıt olarak Azerbaycan ve Türkiye yetkililerinin atması gereken önemli adımlar bulunuyor. Bunlardan ilki Azerbaycan'ın "sözde soykırım inkarının cezalandırılması yasasını" kabulünden dolayı uygun bir dille Fransa'ya tepkisini belirtmesi ve ABD'de sözde soykırım yasa tasarısının senatodan geçmesini engellemek için Türkiye ile beraber lobi çalışmaları yürütmesidir. Bu çalışmalar enerji lobisi üzerinden veya şahsi ilişkiler üzerinden yürütülebilir. Ermeni iddiaları konusunda Ermeni lobisinin yaptığı çalışmalar Azerbaycan'ın işgal edilmiş toprakları sorununu dünya gündeminde ikinci plana atıyor ve Ermenistan'ı masumlaştırıyor. İkinci önemli adım Türkiye tarafından atılmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri bakanlığından yetkili bir ağız Türkiye-Ermenistan sınır kapılarının kapalı tutulma nedenini veya nedenlerini kamuoyuna açıklamalıdır. Sınır kapıları sadece Azerbaycan'dan dolayı kapalı tutuluyorsa bunun da nedenlerini açıklanması gerekiyor.

YAPILMASIGEREKENLER

Hukuki bazda soykırım olarak tanımlanması için yeterince kanıt bulunmasına karşın 15. yılında Hocalı soykırımı ne uluslararası kuruluşlarca ne de -TBMM de dahil olmak üzere- bir devletin parlamentosunca soykırım olarak kabul edilmedi. Bu durum bir gerçeği gösteriyor. Günümüzde bir olayın soykırım olarak tanınması için hukuki anlamda tanınmasından çok tarafların siyasi çıkarlarının örtüşmesi ve olayla ilgili propaganda çalışmalarının yapılması gerekiyor. Nitekim dünya kamuoyunda oluşan "Soykırımı Ermeniler değil Türkler yaptı" algısı da bu gerçekliğin sonucudur.

Türklerin (Türkiye, Gürcistan, Kuzey ve Güney Azerbaycan) karşılaştığı Ermeni sorununa (sözde soykırım iddiaları ve Türklere karşı katliam ve soykırımlar) karşı mücadele kısa dönemli çalışmalarla yapılacak iş değildir. Özellikle sözde soykırım iddialarına karşı mücadele uzun dönemli olmalıdır. Sorun bu gün rafa kaldırılabilir ancak yarın Ermeni lobisi veya ABD tarafından bir pazarlık aracı olarak tekrar gündeme getirilebilir. Örneğin günümüzde, ABD, sözde soykırım yasa tasarısını Ermenistan-Türkiye sınır kapılarının açılması, İran'a karşı destek almak ve benzeri konularda Türkiye ile pazarlık yapmak için gündeme getirebilir. Zira ABD yetkililerin de açıklamaları muğlak ve sanki pazarlık etmek istermiş gibi ifadeler kullanıyorlar.

Batılı devletler Türkiye ile pazarlık yaparken taviz koparmak için bu sorunu gündeme getirdikleri, meclislerinde kabul ettikleri ve okul kitaplarına koydukları zaman, Türkiye ancak o zaman sözde soykırıma karşı bir şeyler yapılması gerektiğini konuşmaya başlıyor. Bu da savunma psikolojisini ortaya çıkarıyor. Mücadelede başarılı olmak için Türkiye bu durumdan kurtulmalıdır. Bunun tek yolu da bu konuda sürekli mücadele edilmesidir. Daha açık bir ifade ile savunulan tezler Ermeni söylemleri üzerinden değil Türk söylemleri üzerinden geliştirilmeli ve kuvvetli bir propaganda yapılmalıdır. Bu bağlamda, ilkin ABD iç siyasetinde bir siyasi dönüşüm yapılması gerekiyor yani ABD'de yaşayan Türkler aktif bir şekilde siyasete katılıyor. ABD kamuoyu bu konularda bilgilendirmelidir. Türkler arasında bir teşkilatlanma sorunun uzun vadeli çözümü için önemli bir adım olabilir.

HOCALITANINMALI

Irkçı Ermenilerin etnik temizlik, soykırımcı ve yayılmacı davranışları, engellenmemesi durumunda daha da ileriye gidebilir. Kurulduğu 1918'de 9 bin kilometrekare yüz ölçüme sahip olan Ermenistan, günümüzde 29 bin kilometrekareye ulaşmıştır. Bununla yetinmeyen Ermenistan, işgal ettiği Azerbaycan topraklarını da yüzölçümüne katarak daha da genişlemek istiyor. Bu yayılmacı strateji Ermenilerin kendilerine ideoloji olarak benimsedikleri Hay-dat doktrini çerçevesinde gerçekleştiriliyor. Bugün Hocalı soykırımının tanınmamasından cesaret alan Ermenilerin daha da ileriye gitmeyeceğinin garantisini kimse veremez.

Azerbaycan'ın Karabağ Savaşı'nı kaybetmesinin en büyük nedeni propaganda eksikliğidir. Hatta yetersiz propaganda nedeniyle savaş başlamadan Azerbaycan'ın kaybettiği söylenebilir. Bu hata Hocalı soykırımında tekrarlanmamalı şimdiden bütün dünyada çeşitli dillerde kitaplar, dergiler yayınlanmalı, filimler ve belgeseller yapılmalıdır. Bu çalışmaların yapılmaması durumunda 50 yıl sonra Ermenistan, birilerinin desteğiyle "asıl Azerbaycan Türkleri bizi katletti" iddiasını gündeme getirecektir ve bunun önlenmesi için geç kalınacaktır. Zira Avrupa'da yaşayan Ermeniler şimdiden 1992'de Azerbaycan Türkü'nün uğradığı zulümleri yine tersine bir şekilde dile getirerek bir temel atma süreci başlatmışlardır.

http://www.cumhuriyet.com/custra/m/j16.html


SOL BİRLİK

NEREDE DURMUŞUQ !

2.27.2007 günü Amerika sesi radiosu(voa)nun farsca proqraminda 27 Fevral "dünyaliq Ana Dil günü" Güney Azerbaycanin "Zencan" şeherinde baş vermiş olaylari araşdirirken orada tutuqlananlardan birisinin qardaşi "Tevekkül Qenilu"-Zencan yüniversitesinin öyretmeni deye teqdim olundu-o(Tevekkül)Amerika sesi radiosunun fars sövinistleri sarindan terh edilmiş özel sorulari yanitlamaqda -verilen "yönlü" sorğular baş başa İran bütünlügünü qorumaqdan asili idi-,böylelikle Qenilu da onlari onaylayarken Güney Azerbaycan xalqinin herekatini(hatta 2006 May ayinin qanli qalxişmalarinida bütünlükle bir sürü kültürel istekler çerçevesinde(türk dilinde oxu almaq isteyi çerçevesinde sinirlandirdi)elecede Güney Azerbaycan özgürlük isteyini dil istegine yani sira,çevre(haşiye)ve önemsiz bir istek olmuş tanitdirmaya çalişdi.
Biz öz platformumuzun (AZKOB profiline müraciet edile biler:www.azkob.blogspot.com www.soldash.org) "Ulusal sorun" bölümünü xatirladib ona dayanaraq Azerbaycan işçi sinifinin çixarlarini esas tutub deyirik:Güney Azerbaycanda özel "ulusal sorun"(neçe yönlü asimilasiya)yüzyilden fazladir davam etmekdedir ve indide İran İslamçi Emperyalist Rejimi bu siyaseti sürdürür ve ele bu nedenledirki Güney Azerbaycanda "ulusal sorun" "sinifsal sorun"u kölgeleyir Buna dayanaraq biz Güney Azerbaycanda işçi sinifinin sinifsal mücadelesini temel götürerek bu sinifin ulusal sorunu alaninda öz slogani (şüari)ve öz kimligile iştirak etmeginin gerekliligini savunuruq.
Bizce "İran İslam Cümhurluqu" bir çeşid emperyalist yönlü ve müstemlekeçi ölkedir,ve Güney Azerbaycan Xalqi bu qondarma ölkenin içre "ezilen ulus"dur İran adli ölkenin parçanlanmaği müstemlekeçi bir sistemin mahv olmaği demegidir,ancaq dediyimiz gibi esas,Güney Azerbaycan işçi sinifinin sinifsal mücadelesidir ve özgürlük istegi bu esas mücadelenin içre ve işçi sinifinin önderligile anti gerici ve başarili bir mücadele ola bilir.

M.ACİ ÇİÇEK 2.27.2007