Pazartesi, Eylül 29, 2008

link

www.militantmag1.blogfa.com گرایش مارکسیستهای انقلابی ایران

Cumartesi, Eylül 27, 2008

Küba İşçi Sınıfını Savunmanın Yolu Nereden Geçiyor? İlkay Meriç

Küba İşçi Sınıfını Savunmanın Yolu Nereden Geçiyor?
İlkay Meriç
qaynaq:www.marksist.com

Eylül 2008

Yeni devlet başkanı Raul Castro’nun (Fidel’in kardeşi) geçtiğimiz Temmuz ayında Küba parlamentosunda açıkladığı son kararlar, gerek burjuva basının gerekse sosyalist basının dikkatlerinin bir kez daha bu ülkeye çevrilmesine yol açtı. “Küba kapitalizme geri mi dönüyor” sorularını yeniden alevlendiren söz konusu kararlar, egemen bürokrasinin Küba’nın içinde bulunduğu duruma yönelik tespitlerinin yanı sıra sözde çözüm önerilerini de içeriyordu. Parlamento oturumunda Kübalıların yakıcı bir şekilde yaşadıklaKüba İşçi Sınıfını Savunmanın Yolu Nereden Geçiyor?
İlkay Meriç
rı konut eksikliği, çalışma hayatına ilişkin sorunlar, tarımın durumu, üretimdeki verimlilik gibi konular tartışılırken çeşitli kararlar da alındı. Tüketime yönelik bazı sınırlamaların kaldırılması, Kübalıların yabancılara ayrılan lüks otellerde konaklama hakkına kavuşması (bu “hak”tan yararlanabilecek olanların yoksul Kübalı işçiler olmadığı ortadadır), ücretlerin verimlilik esasına bağlanması, üretimi teşvik adına özellikle tarımda özel mülkiyetin yolunun açılması bunlardan bazılarıydı.

Bilindiği gibi, SSCB’nin çöküşünün ardından, Amerikan emperyalizminin dayattığı ambargolar altında Küba ekonomisi korkunç bir çöküşe sürüklendi. Kapitalist dünyanın kuşatması altında kalan bu bürokratik diktatörlük altında işçi ve emekçi kitleler, en temel gıda maddelerinden, elektrikten, sağlıklı konutlardan bile yoksun hale geldiler. Günde 250 gramla sınırlı ekmek, sadece bebekler için süt, sabun, deterjan, tuvalet kâğıdı gibi temel temizlik maddelerinden yoksunluk, Kübalı emekçilerin karşı karşıya kaldıkları felâket tablosunun sadece küçük bir bölümünü yansıtmaktadır.

“Sosyalist” Küba, enerji yetersizliği nedeniyle yeniden at arabasını ve bisikleti keşfetmek zorunda kalmıştır. Fidel Castro, “bu dönemin olumlu yanları da var –bisiklet çağına giriyor olmamız gibi. Bir anlamda bu da bir devrimdir” diyerek yüz yüze kalınan durumu ironik şekilde tasvir etse de, yokluk ve yoksunluk içinde yaşayan emekçi kitlelerin rejime sunduğu desteğin azalmakta olduğu açıktır. Küba’da parasız eğitim ve sağlık olanaklarının gelişkin olması önemli bir olumluluk olmakla birlikte, bu durum ağır bir yoksulluk yaşandığı gerçeğinin üstünü örtmemelidir. Tam da bu acı gerçeklik nedeniyle fuhuş sektörü alabildiğine büyümekte, insanlar karınlarını doyurmak için bedenlerini satmak zorunda kalmaktadırlar. Dolayısıyla, “gönüllü fedakârlıklarda bulunarak planlı ekonominin kazanımlarıyla mutlu mesut yaşayan Kübalılar” söylemi, bu ülkenin egemen bürokrasisinin ve bu sınıfın destekçisi körleşmiş sosyalistlerin palavralarından ibarettir.

Emekçi kitlelerin hali pür melâli böyleyken, Küba, diğer bürokratik diktatörlüklerin geçtiği yola çoktan beridir girmiş bulunmaktadır. 1992’de dış ticaret üzerindeki devlet tekelini kaldıran ve koşullu da olsa yabancı sermayeye ülkede yatırım izni veren Küba, bu tarihten itibaren kaçınılmaz yazgısını yaşamaya başlamıştır. Şimdilerde Venezuela ve Çin’in desteğiyle bir parça daha rahat nefes alır hale gelse de, bir proleter devrim gerçekleşmedikçe ve bu devrim de en azından Latin Amerika ülkelerindeki işçi devrimleriyle desteklenmedikçe, despotik-bürokratik Küba’nın varacağı nokta eninde sonunda kapitalizm olacaktır.

Peki, Küba işçi sınıfını savunmanın yolu bu bürokratik diktatörlüğü savunmaktan mı geçmektedir? Sosyalistlerin ezici bir çoğunluğunun bu soruya evet yanıtını verdikleri açıktır. Oysa bu evet yanıtının bizzat Kübalı işçilerin ekonomik-sosyal-siyasal açıdan içinde bulundukları durumun devam etmesine verilmiş bir onay anlamına geldiğini ve bunun da proleter devrimci güçleri zayıflatarak geriye tek seçenek olarak kapitalist restorasyonu bırakacağını tarihsel deneyim bize en acı biçimde göstermiş bulunuyor. Tam da bu yüzden baştan söylemek gerekiyor ki, Küba işçi sınıfını savunmanın yolu, bürokrasinin sınıfsal egemenliği altındaki Küba devletini savunmaktan değil, onu bir proleter devrimle yıkmaktan ve sovyetlere dayalı bir işçi iktidarını demokratik temellerde inşa etmekten geçmektedir.

Küba bir işçi devleti değildir
Her şeyden önce şunu bir kez daha vurgulayalım: Küba bir işçi devleti olmayıp, 1959 devrimini izleyen yıllarda bürokrasinin sınıf iktidarıyla şekillenmiş bir bürokratik diktatörlüktür. Araçları, yöntemleri ve dayandığı sınıfsal kesimler açısından Küba devrimi, küçük-burjuva bir önderliğin askeri hegemonyası altında gerçekleşmiş bir ulusal kurtuluş devrimiydi. İşçi sınıfının önderliğinde gerçekleşmeyen bu devrim, doğal olarak burjuva devletin yerine sovyetlere dayalı bir işçi iktidarı da kuramamıştı. Akın Erensoy’un da ifade ettiği gibi, “Küba’daki devrimci önderlik, ne Marksist ne de işçi sınıfının devrimci öncüsünü temsil eden bir önderlikti. Küçük-burjuva önderliğin, verili konjonktürde burjuva dünyadan yalıtılarak sığınmak zorunda kaldığı SSCB limanından devşirdiği sözde Marksizm, gerçekte Stalinist ulusal kalkınma anlayışından başka bir şey değildi. Tıpkı Çin’de olduğu gibi, devlet, başını ulusal kalkınmacı anlayışa sahip küçük-burjuva aydınların çektiği bir askeri-sivil elit tarafından bürokratik tarzda yeniden örgütlenmiş, devlet mülkiyeti, planlı ekonomi ve despotik bir tek parti diktatörlüğüne dayalı bir kalkınma anlayışı sosyalizm olarak yutturulmaya çalışılmıştır.” (Küba: Ulusal Devrimden Bürokratik Diktatörlüğe, www.marksist.com)

Castro’nun “sosyalizmi” ilan ettiği 1961 Mayısından bu yana 47 yılı aşkın bir süre geçti ve bürokrasinin sınıfsal egemenliği bu süreç boyunca alabildiğine pekişti. Böylesi bir devletin, kimilerinin iddia ettiği gibi bürokrasinin reformlarıyla ya da işçilerin mevcut devlet aygıtını yıkmayıp ele geçirmekle yetinmelerine dayanan bir “politik devrimle” vb. gerçek bir işçi devletine dönüştürülebileceğini düşünmek, gerçeklerle ve Marksizmle bağdaşmamaktadır. Her şeyden önce bürokrasiye böyle bir ilericilik misyonu atfedenler, tarihe at gözlüğüyle bakmaya ve egemen sınıf katına yükselmiş bürokrasiyi işçi sınıfının bir parçası olarak görmeye devam etmektedirler. Dolayısıyla çözümü işçi sınıfının devrimci mücadelesinde değil bürokrasinin reformlarında aramakta ve bürokrasiye sunulan politik destekle olası bir işçi devriminin de önünü tıkamaktadırlar. Oysa Küba’da bir işçi devleti ancak ve ancak işçi sınıfının önderliğinde gerçekleşecek bir devrim sayesinde sovyet tipi öz-örgütlülüklere dayanarak inşa edilebilir. Ne var ki böylesi bir devrimin yaşayabilmesi ve nihai amacı olan sınıfsız ve devletsiz topluma yani sosyalizme doğru ilerleyebilmesi için, tek ülkenin sınırları içerisinde sıkışıp kalmaması ve bir dünya devrimine evrilmesi zorunludur.

Tüm bunlar bir yana, Küba gerçek bir işçi devleti olsaydı bile, mevcut sınırlara sıkışıp kalan bir işçi devrimi ve iktidarının uzun süre varlığını koruyabilmesi olanaksız olurdu. Elif Çağlı, “Tek Ülkede Sosyalizm” İddiası Sosyalizmin İnkârıdır adlı yazısında, bu gerçekliği şöyle dile getiriyor:

“Siyasal devrim pekâlâ şu ya da bu gelişkinlik düzeyine sahip bir kapitalist ülkede patlak verebilir ve işçi sınıfını iktidara taşıyabilir. Fakat esasen sosyalist devrim, işçi sınıfının çeşitli ülkelerde iktidara gelmesiyle birbirine eklemlenen ve bu sayede kapitalizmin geri dönüşsüz tasfiyesini mümkün kılan sürekli bir devrim sürecidir. Ve bu devrim ancak dünya ölçeğinde tamamlanabilir. Ayrıca tek ülkede sosyalizmin imkânsızlığı bir yana, bir işçi iktidarının tek ülkede yalıtık vaziyette uzun süre yaşaması da mümkün değildir. Bir başka deyişle, tek ülkede proletarya diktatörlüğünün akıbeti de tamamen iç ve dış koşullara bağlıdır. Kapitalist sistem tarafından kuşatılan yalıtılmış bir işçi iktidarı, dış müdahale tehdidi bir yana, nihayetinde içte biriken çelişkilerin kurbanı olabilmektedir.” (MT, Ağustos 2006)

Küba’yı “sosyalist” olarak değerlendirenler, sosyalizmin sınıfsız ve devletsiz bir dünya toplumu oluşunun yanı sıra bu gerçekliği de göz ardı ediyorlar ve kitlelerden tümüyle soyut bir şekilde bekledikleri sonsuz devrimci inanç ve fedakârlığı, içte biriken çelişkilerin üstesinden gelmek için yeterli görüyorlar. Bunlar, Küba’nın içinde bulunduğu durumu tasvir ederken bazı gerçekleri dile getirmekten çekinmiyorlar. Ne var ki, “sosyalist” olarak ilan edilen bu ülkeyi, ileri kapitalist ülkelerle değil en yoksul ülkelerdeki emekçilerin durumuyla karşılaştırıyorlar. Örneğin son reform paketiyle geçmişte elektrik sıkıntısı nedeniyle kullanımı yasaklanmış bazı elektrikli ev aletlerinin ya da cep telefonlarının kullanımının serbest bırakılmasının nüfusun ezici bir çoğunluğunu oluşturan yoksul Kübalı emekçiler için pek bir şey ifade etmediği, çünkü bunları alacak paralarının olmadığı gerçeğini teslim ediyorlar. Ancak bunun devamını şu tür bir ifadeyle getirebiliyorlar: “Ama bu gerçek, yoksulluk içinde yaşayan dünyanın çok büyük bir kısmını da ilgilendiriyor. Onların başlıca endişeleri, bir DVD okuyucusu ya da bir mikrodalga fırını elde etmek değil, onların talepleri bugün Küba’da sıkıntı ve acısı yaşanmayan, sağlık ve eğitime ulaşabilmek, günde üç kez yemek yiyebilmektir.”

Bilindiği gibi tam da bu mantıkla, bürokrasinin lüks içinde saltanat sürdüğü SSCB, Çin ve benzeri bürokratik diktatörlüklerde yüz milyonlarca işçi-emekçi büyük bir yoksunluklar dünyasında yaşamaya mahkûm edilmiş, yaşamını sürdürmenin asgari şartları olan karın tokluğu, iş garantisi, bedava eğitim ve sağlık olanağı büyük bir lütuf ve ayrıcalık olarak sunulmuş ve bunlar kitlelerin ekonomik ve sosyal tatmini için yeterli görülmüştü. Ancak söz konusu bürokratik diktatörlükler yıkılırken işçi sınıfının karşıt bir tepki göstermemesinde bu yoksunlukların çok büyük bir payı vardı. Troçki, İhanete Uğrayan Devrim adlı kitabında SSCB’yi bekleyen tehlikelere değinirken, kapitalizmin ucuz mallarının askeri saldırılardan daha büyük bir yıkıcı güce sahip olduğunu belirtiyor ve şöyle diyordu: “Askeri müdahale bir tehlikedir. Kapitalist ordunun yük trenleriyle gelecek ucuz malların müdahalesi ise karşılaştırılamayacak kadar büyük bir tehlike olacaktır.” 1990’larda yaşanan çöküş bu tespiti doğrulamıştır ve 1917 Rusya’sındakinin aksine bir işçi devleti olarak değil daha baştan bürokratik diktatörlük olarak inşa edilen Küba da yıllardır aynı tehditle yüz yüzedir.

İşçi demokrasisi olmaksızın işçi devleti olamaz
Çok açıktır ki, sosyalizm yoksulluğun değil kapitalizmle mukayese edilemeyecek denli artmış bir zenginliğin üretildiği ve paylaşıldığı bir toplumdur ve devrimci işçi sınıfı bu topluma ulaşmak için mücadele verir. Böylesi bir topluma giden yolda inşa edilecek işçi devletleri de, ancak ve ancak üretici güçlerin kapitalizmi aşan bir gelişmişlik düzeyine ulaşması ve yine onu aşan bir toplumsal zenginliği yaratabilmesi zemininde hedefe doğru yol alabilirler. Kuşkusuz bunda devletleştirilmiş ve planlı ekonomi olmazsa olmaz bir role sahiptir. Ne var ki, bu, işçi sınıfının demokratik planlamasına dayalı ve onun yönetiminde bir devletleştirme olmak zorundadır. Tersi, yani işçi sınıfının devre dışı bırakılarak iktidarın bürokrasi tarafından gasp edildiği ülkelerde yapılan bu tür uygulamalar, tarihsel örneklerin gösterdiği gibi, sosyalizme doğru ilerlemek bir yana, bu rejimlerin gerisin geri kapitalizme dönmelerinden başka bir şeye yol açamazlar.

Küba’ya methiyeler düzüp onu sosyalizm olarak kutsayanlar, bu bürokratik diktatörlük altında işçi demokrasisinin kırıntısının dahi bulunmadığı gerçeğini de görmezden gelmeyi tercih ediyorlar. Bürokrasinin sınıf egemenliğini sözde Komünist Parti eliyle yürüttüğü Küba devleti, işçi sınıfının konsey (sovyet) tipi öz-örgütlülükler biçiminde örgütlendiği ve bu konseyler temelinde devlet iktidarını elinde bulundurduğu bir devlet değildir. Bürokrasinin kumandası altındaki partinin ve devletin yönetim ve işleyişine, her türlü demokratik aracı elinden alınmış işçi sınıfının müdahale edebilmesi söz konusu olamamaktadır. İpleri mutlak biçimde elinde tutan bürokrasi, sınıfsal çıkarları doğrultusunda kimi zaman reformlara kimi zaman en koyu yasaklara başvururken, işçi sınıfı sadece seyirci pozisyonunda kalmaktadır. Her şey onun dışında gelişirken, ülkenin kaderine tümüyle bürokrasi yön vermektedir.

Oysa bir işçi devleti işçi demokrasisi olmaksızın var olamaz. Marksizmin Işığında adlı eserinde Elif Çağlı, işçi devletinde iktidar ve demokrasi ilişkisini şu sözlerle dile getiriyor:

“Siyasal iktidarı fetheden işçi sınıfının kendi içinde bürokratik tarzda bir yöneten-yönetilen ayrımının doğmaması ve onun bu kez de bu yeni efendilerin yönetimi altına girerek iktidarını yitirmemesi için, Paris Komünü tipinde önlemlerin yürürlüğe konması ve bu önlemlerin yürürlülüğünü sürdürmesi zorunludur. Yani Paris Komünü tipi önlemler, sadece eski bürokratik-askeri devlet cihazını yıkmak için değil, yıkılanın yerine “eski çirkefe dönüşü engelleyecek” bir mekanizmanın geçirilmesi için de gereklidir. Kısacası, işçi devleti, burjuva devlet gibi bürokratik tarzda örgütlenemez; örgütlenirse, o işçi devleti olamaz. Öte yandan proletarya diktatörlüğü, sınıfın önderliğini kazanmış partinin egemenliğine değil, sovyetler biçiminde örgütlenmiş proletaryanın doğ­rudan egemenliğine dayanır. O halde, işçi demokrasisi, proletarya diktatörlüğünün biçimlerinden biri değil, onun varoluş şartı, özüdür.” (Tarih Bilinci Yay., 2. baskı, s.148)

Sovyetler biçiminde örgütlenmiş proletaryanın doğ­rudan egemenliği yerine bürokrasinin egemenliğine dayanan Küba’da, tam da bu yüzden, “eski çirkefe dönüşü engelleyecek” bir mekanizma da bulunmamaktadır. Bunu bürokrasiden beklemekse devrimci Marksizmden de yaşanan tarihsel deneyimden de hiçbir şey anlamamış olmak demektir. Bunun da ötesinde, bürokrasiden, varlığını sürdürebilmesinin yegâne garantisi olan bürokratik mekanizmayı kendi eliyle yıkmasını beklemek en hafif deyimiyle saflıktır. Bürokratik devleti en küçük aygıtlarına dek parçalayıp yerine demokratik temellere dayanan gerçek bir işçi devleti kurabilecek tek güç, enternasyonalist komünist bir önderlik altında örgütlenmiş bulunan devrimci proletaryadır. Daha baştan dünya devrimi perspektifiyle yola koyulacak bu devrimci güç, Elif Çağlı’nın hatırlattığı önlemler aracılığıyla “eski çirkefe dönüşü engelleyebilecek” tek güçtür aynı zamanda.

Sözde Küba devriminin tarihsel kazanımlarını korumak adına bürokratik planlamayı ve bürokrasinin kolektif devlet mülkiyetini kutsayanlar, gerçeklerin üzerini bir sis ve hayal perdesiyle örtmeye çalışmaktadırlar. Küba işçi sınıfının gerçek çıkarları da bu perdenin altında ezilip kalmaya mahkûm edilmektedir. Ancak tarihsel gerçekliğin sivri okları bu perdeyi tıpkı SSCB, Çin ve Doğu Bloku ülkelerinde olduğu gibi Küba’da da paramparça edecektir.

Elif Çağlı, Marksizmin Işığında adlı kitabını SSCB’nin halen ayakta olduğu 1991 yılında kaleme almış ve büyük bir öngörüyle bürokratik diktatörlüklerin yıkılmaya yazgılı olduklarını dile getirmişti. Çağlı kitabının son satırlarında şöyle diyordu:

“İşçi sınıfının dünya görüşü olan Marksizm, Rusya’da işçi sınıfının iktidarına son veren Stalinizm eliyle tamamen çarpıtıldı ve bürokrasinin düzeni uzun yıllar boyunca «sosyalizm» olarak teorize edildi. Böylece gerçeklerin yerini yalan almış ve gerçek yaşamdaki olumsuzlukların üstü bir sis ve hayal perdesiyle örtülmüştü. Yıllarca sosyalizmin üstünlüğü olarak sunulan şey, işte bu hayal perdesi olmuştu. Ve şimdi tarihsel gerçekliğin sivri okları bu perdeyi paramparça etti. Bu yırtılış karşısında, olayın şokunu hâlâ atlatamayanlar, tüm dikkatlerini acı bile olsa gerçeğe çevirecekleri yerde, parçalanan hayal perdesine gözyaşı döküyorlar. Oysa bu devrimci bir tutum değildir. Dünyayı değiştirebilmek için, gerçeği, yalnızca gerçeği bilmeye ve somut gerçekler temelinde harekete geçmeye ihtiyacımız var. Unutmayalım ki, devrim için en yıkıcı olan şey yanılsamalardır, en yararlı olan şey ise içten ve açık gerçektir.”

Küba işçi sınıfının yaşamsal çıkarları için savunulması gereken tutum işte bu tutumdur. Gerçekleri açıkça ortaya koyarak, Kübalı işçilerin kıta işçi sınıfıyla birlikte inşa edecekleri bir Latin Amerika birleşik işçi sovyetleri iktidarı için enternasyonalist komünist mücadeleyi örgütlemek ve yükseltmenin sorumluluğu ise devrimci Marksistlere düşmektedir.



(Kaynak: Marksist Tutum dergisi, no:42, Eylül 2008)

Cuma, Eylül 26, 2008

BİLDİRİ(13):İRAN,AMBARGOLAR VE QERARİMİZ

İran islam emperyalizmi,son tehlilde Amerika ve Bati emperyalistlerin orta Doğuda siyasetlerinin sonucu olaraq,sol habele devrimci güclerin 1978 iran devriminde yapdiqlari bazi yanlişlar,qefletleri ve dünyanin o dönemde iki qutublu durumundan kaynaklanmiş bir rejimdir.

Günümüzde orta doğu,Qafqaz ve dünya çapindaki(sethindeki)durum iran islam emperylistinin Amerika,Bati ve diger ülkeler tarafindan nizami,politikal ve petrolik ambargolara(tehrimlere)maruz qalmasi geregi,iran adli ülkenin içinde işçi harekatinin yükselme ve önderlik qazanmasi geregi bizim taraftan (AZKOB)savunulur.

Bu söz,devrimin baş verecegini diş yardimlardan beklemek anlaminda deyil,misli olmayan basqi,vahşiyet,Avrupaya iran islam hakimiyetinin verdiyi rüşvetler ve ekonomik primler,Rusiya ve çinin irani Amerika ve Batiya qarşi bir prim almaq araci olaraq kullanmaq,iran adli ülkede hatta bütün sivil quruluşlarin mahv edilmesi ve petrol parasinin hakimiyet tarafindan çoxlu ülkelerde terrörçu çerdekler ve quruplar yaratmasi bu qerarimizin en önemli nedenlerindendir.

Ambargolarin en sert durumunu beklemeden Güney Azerbaycan ve iran adli ülkede şuralar çerdeklerini bütün iş yerlerinde kent ve köylerin mahellelerinde yaratmali ve gerekdigi zaman için silahlanmağini düşünmeliyik.

AZERBAYCAN İŞÇİSİ ÖZGÜRLÜGÜN BAŞÇİSİ

İŞÇİ VE EMEKÇİ ŞURALARİNİ BERPA ETMEYE DOĞRU

AZERBAYCAN KOMÜNİSTLİK BİLDİRİLERİ(AZKOB)

Çarşamba, Eylül 24, 2008

TEBRİZDE ORUC YEMEKLE SUÇLANAN 50 KİŞİ ŞALLAQLANDİ

اجرای حکم وحشیانه شلاق در تبریز به بهانه روزه ‌خواری
آزاد تبریز




دادستان عمومی و انقلاب تبریز گفت در روزهای آینده اگر ضرورت ایجاب کند احکام صادره از سوی مراجع قضایی علیه روزه‌خواران در ملأعام اجرا می‌شود.

یحیی میرزامحمدی پیش ‌از ظهر امروز در جمع خبرنگاران از ایجاد شعبه ویژه رسیدگی کننده به جرائم مربوط به روزه‌خواری در این شهر خبر داد.

وی اضافه کرد: این شعبه برای رسیدگی سریع و قاطع در دادگاه و دادسرای تبریز تشکیل شده است.

میرزامحمدی اظهار داشت: با گذشت ۲۰ روز از ماه مبارک رمضان حدود ۵۰ روزه‌خوار در تبریز دستگیر شده‌اند که پس از صدور حکم مربوط، احکام آنها در غیرملأعام اجرا شده است.

دادستان عمومی و انقلاب تبریز با بیان اینکه اغلب روزه‌خواران دستگیر شده طبق قانون متحمل ضربات شلاق شده‌اند، اظهار داشت: در روزهای آینده اگر ضرورت ایجاب کند احکام صادره از سوی مراجع قضایی علیه روزه‌خواران در ملأعام اجرا خواهد شد.

میرزامحمدی نسبت به برخورد شدید و جدی با قانون‌شکنان و روزه‌خواران در ایام باقیمانده از ماه مبارک رمضان هشدار داد.

وی یادآور شد: روزه‌خواری مطابق ماده ۶۳۸ قانون مجازات اسلامی عملی جرم محسوب می‌شود که حکم متخلفان، تحمل حبس یا پرداخت جزای نقدی و یا تحمل شلاق در نظر گرفته شده است.

...ACİNDAN DEYİL ACİĞİNDANDİR...!

Pazar, Eylül 14, 2008

Tahranda güney azerbaycan milli aktivistler ve yazararlarindan 20 kişi bir iftar konuklukunda tutuklandilar

Tahranda güney azerbaycan milli aktivistler ve yazararlarindan 20 kişi bir iftar konuklukunda tutuklandilar

--------------------------------------------------------------------------------

11.9.2007 TARİHİNDE TAHRAN KENDİNDE YAKLAŞİK 20 KİŞİ GÜNEY AZERBAYCAN YAZARLAR VE MİLLİ AKTİVİSTLERİNDEN BİR İFTAR KONOKLUKUNDA TUTUKLANMİŞLAR,BUNLARDA RUQEYYE LİSANİ ABBAS BEY LİSANİNİN(mehbus güney azerbaycanin adli aktivisti) EŞİ 3 CUCUKUYLA SERBEST BİRAXİLİB VE ERDEBİL KENDİNDE İSTİHBARAT DAYERESİNE YÖNETİLİB,BU TUTUKLANANLARİN ÇOKU 1 MAY 2006 GÜNEY AZERBAYCANİN GENEL GÖSTERİLERİNDE ÖNEMLİ ROLLARİ VARİDİ,BUNUNLA AZERBAYCAN VE TÜRKİYE AYDİNLARİNDAN BU KİŞİLERİN SERBEST BURAKİLMALARİ İÇİN İNSAN HAKLARİ ÖRGÜTLERİNE BAŞ VURMALARİNİ RİCA EDİRİK,BU KİŞİLERİN ADLARİ:

SAID MÜĞANLI,ELİRİZA SERRAFİ,HASAN REHİMİ,HÜSEYN HEYDERİ,RUQEYYE ELİZADE 3 COCUKUYLA,MEHDİ NEYİMİ,ABBAS NEYİMİ,EKREM NECCARİ,EKBER AZAD,HASAN RAŞEDİ,MOHEMMED ABBAS PUR,ŞAHBAZ EBRAHİM NEJAD,YUSEF HOŞYAR,FERHAD REZAYİ,ROBAB EZİMİ,SEYYAD MOHEMMEDİYAN.

BUNLARDAN ELAVE TEBRİZ KENDİNDE UNİVERSİTE ÖYRENCİLERİNİN TUTUKLAMALARİ DEVAM EDİR BUNLARDAN :AYDİN XACEYİ,FERAZ ZEHTAB,DARYUŞ HATEMİ,EMİR MERDANİ,MENSUR EMİNİYAN,MEQSUD EHDİ,MECİD MAKUYİden ad çekmek olar.

AZERBAYCAN KOMÜNİSTLİK BİLDİRİLERİ (AZKOB)

سرکوب وحجم برخورد با نویسندگان، روزنامه نگاران، دانشجویان و فعالین فرهنگی آذربایجان در ماهها و هفته های اخر
و در آستانه بازگشایی مدارس فراز تازه ای گرفته و به طرز نگران کننده افزایش یافته است.

برابر گزارشات و اخبار منتشره شامگاه ۲۰ شهریور تعداد زیادی از فعالان مدنی آذربایجانی در یک مراسم افطاری در خانه یکی از فعالین هویت طلب در تهران بازداشت*‏شده*‏اند، كه ضوابط قانوني و حقوق بازداشت*‏شدگان به هيچ*‏ وجه مورد توجه قرار نگرفته است، اين افراد بدنبال بازداشت، از حقوق اساسي محروم گرديده*‏اند هنوز از مکان نگهداری بازداشت شدگان هیچ گونه اطلاعی در دست نیست و تاکنون هیج تماسی با وکیل یا خانواده خود نداشته اند. فعالین آذربایجانی گمان می کنند که این افراد به بند 209 زندان اوین منتقل شده باشند.

مهندس عليرضا صرافي(مدير مسئول ماهنامه توقيف شده ديلماج و عضو NGO شورای ملی صلح)،سعيد موغانلي(روزنامه نگار)،حسن رحیمی (فعال حقوق بشر آذربایجان وعضو کمیته گزارشگران حقوق بشر)، حسين حيدري(مدير مسئول نشريه دانشجويي اولوس)،رقيه عليزاده(همسر عباس لسانی زندانی سیاسی سرشناس آذربایجانی) به همراه سه فرزندش،عباس نعيمي،اکرم نجاري(دبير سابق NGOخانه فرزندان آذربايجان)مهدي نعيمي(شاعر ومدرس زبان ترکي در دانشگاهها)،اکبر آزاد (نويسنده و عضو هئیت تحریریه مجله وارليق)،مهندس حسن راشدي(نويسنده و عضو هئیت تحریریه مجله وارليق) ،مهندس محمد عباسپور،شهباز ابراهيم نژاد، يوسف هشيار، فرهاد رضايي،رباب عظيمي و صياد محمديان از جمله بازداشت شدگان آنروز هستند که در این میان خانم رقیه علیزاده به همراه سه فرزندش، اکرم نجاری، رباب عظیمی و فرهاد رضایی بعد از بازداشت چند ساعته آزاد شده اند.اکثر بازداشتی ها فعالان مدنی با سابقه آذربایجانی هستند که قبلا هم سابقه بازداشت داشته اند.

از سویی بیش از دو ماه است که از بازداشت چند فعال دانشجویی آذربایجانی در تبریز می گذرد و دستگاه قضایی هیچ توضیح روشن و دلیل قانع کننده ای برای بازداشت آنها ارائه نداده است.آنها كه تا كنون موفق به ديدار وكيل اشان و خانواده های خود نشده اند و تنها چند بار تماس تلفنی داشته اند بدون مشخص شدن اتهامي و بدون طي مراحل قضايي و قانوني در بازداشت به سر مي برد. سجاد رادمهر، آیدین خواجه ای، فراز ذهتاب، داریوش حاتمی، امیر مردانی، منصور امینیان، مقصود عهدی و مجید ماکویی دانشجویان بازداشتی هستد.

به گفته داوود توران، جامعه شناس آذربایجانی مقیم ترکیه و مدیر مرکز تحقیقاتی اجتماعی-فرهنگی آذربایجان (گوناسکام): «فعالان آذربايجان سالیان سال است با در خواست هاي مكرر ازدولت جمهوري اسلامي در جهت تأمين حقوق بديهي و حقه خويش مطابق قانون و حقوق بشر و موازين دين اسلام گام برداشته اند اما حاکمیت همواره علاوه بر بي توجهي نسبت به خواسته هاي حقه و قانوني آنان با بي تدبيري تمام شروع به برخورد هاي فرا قانوني و دستگيري حق طلبان کرده است».

او معتقد است کوشش مسالمت*آمیز و مدنی برای ابراز تعلقات زبانی و قومی از حقوق اساسی هر شهروندی محسوب می*شود اما ظاهرا حاکمیت ایران قسم خورده تا کسانی را که با راه و منش های مدنی و مسالمت آمیز خواستاردستیابی به ابتدائی ترین حقوق خود هستند (تحصیل به زبان مادری) سرکوب نموده و در این راه ازهیچ برخوردی دریغ نکند.

د. توران بازداشت خود سرانه فعالان هویت طلب آذربایجانی را در راستای پروژه ای می داند که در آن زبان، تاریخ، هویت و موجودیت آذربایجانیان سرکوب می شود چرا که فعالان آذربايجان خواستی جز برابری فرهنگی - زبانی و اقتصادی چیزی دیگری ندارند و اینها مواردی هستند که در قوانین خود ایران در نظر گرفته شده است.

او می گوید «بیش از ۸۰ سال است که حاکمان ایران همگام با محدود کردن آزادیهای فردی و اجتماعی شهروندان آذربایجانی با خواسته های آنها مخالفت کرده اند. در بسیاری موارد این مخالفتها با کشتار و زندانی کردن افراد با برچسب جدایی طلبی و تفرقه افکنی همراه بوده است. البته برخورد تبعیض آمیز به رفتار خشن و سرکوب گرانه خلاصه نمی شود بلکه این رویکردها در فرهنگ حاکم جامعه نهادین شده است و به صورت تحقیر و تمسخر آذربایجانیها بیشتر از طریق بیان جوک و لطیفه های روزمره حتی در میان روشنفکران فرهنگ حاکم بازتاب یافته است».

مدیر مرکز تحقیقاتی اجتماعی-فرهنگی آذربایجان می گوید: «فعالان آذربایجانی با عملکرد چندین ساله خود نشان داده اند که خواهان دستیابی به حقوق انسانی خود که به صراحت در قانون اساسی کشور و قوانین و کنوانسیونهای بین المللی آمده است بوده اند.مطالبات اصلی آنها پايان دادن به تبعيض ها و ستم ملی در ایران است و اتهام های چون تجزيه طلبی يا پان ترکيستی که به آنها وارد می شود تنها حربه ای برای سرکوب آنهاست چرا که تاکنون حاکمیت نتوانسته این اتهام را برای فردی به اثبات برساند .»

وی بازداشت اخیر فعالین آذربایجانی را در واقع نقض آشکار حقوق بشری می داند و می گوید باید قوه قضاییه تجدید نظری در این زمینه دهد تا پرونده حقوق بشر ایران سیاه تر از این نگردد.

از سوی دیگر اخبار رسیده به فعالین حقوق بشری آذربایجان از داخل حاکمیت حاکی از آن است که در طی دوسال اخیر برای جلوگیری از تکرار اعتراضات خرداد ماه ۱۳۸۵ آذربایجان در وزارت اطلاعات بخش عریض وطویلی صرفا برای سرکوب حرکت ملی آذربایجان ایجاد گردیده است بنا به گفته تعدادی از افرادی که با سیستم امنیتی جمهوری اسلامی در ارتباط اند از نظر وزارت اطلاعات بزرگترین مسئله امنیت ملی ایران در بعد داخلی مسئله رشد مطالبات ملی در آذربایجان است که از این نظر برخورد با فعالین مدنی که تاثیر گذاریشان در حرکت آذربایجان بیشتر است در دوسال اخیر شدت یافته و جنبه فراقانونی به خود گرفته است.

بنا به گزارش کمیته دفاع از زندانیان سیاسی آذربایجان (آسمک) هم اکنون نزدیک به ۴۰ فعال هویت طلب ترک در زندانهای ایران به سر می برند.

جمعه ۲۲ شهريور ۱٣٨۷ - ۱۲ سپتامبر ۲۰۰٨

Salı, Eylül 09, 2008

İşçiler İçin Cehennem Ülkelerden Biri: İran

İşçiler İçin Cehennem Ülkelerden Biri: İran

4 Eylül 2008

İran, ABD emperyalizmiyle süregiden çekişmeleriyle, nükleer silah geliştirme çalışmalarıyla ve şeriat rejimi üzerine yapılan tartışmalarla gündeme geliyor. Geçtiğimiz haftalarda Ahmedinecad Türkiye ziyareti vesilesiyle medyanın gündemini magazinel bir tarzda işgal etti. Elbette burjuva medyada, bölgenin güçlü kapitalist ülkelerinden biri olan İran’da patronların ve mollaların baskı ve sömürü düzeninin sadece kadınlara değil, işçilere, emekçilere ve Kürtlere de tam bir cehennem hayatı yaşattığından söz edilmedi. İran’dan derlediğimiz birkaç haber, sadece “şeriat” denilerek sınıfsal özü gözlerden uzak tutulan rejimin sınıfsal niteliğini apaçık sergiliyor.Mücadeleci işçilere hapis ve kırbaç cezası!Suzan Razani ve Şiva Kheirabadi 4’er ay hapse ve 15’er kez kırbaçlanma cezasına; Abdullah Kani 91 gün hapse ve 40 kırbaca, Seyid Halep Hüseyni 6 ay hapse ve 50 kırbaca mahkûm edildi. Bu işçilerin suçu Sanandaj kentinde düzenlenen bu yılki 1 Mayıs gösterilerine katılmaktı. Kamu düzenini bozmakla ve Mahmut Salehi’nin serbest bırakılması için propaganda yapmakla suçlanan Halit Hüseyin ise 91 gün hapse ve 30 kırbaca mahkûm edildi. Yasal işçi örgütlerine ve karikatüristler derneğine üye olan Afşin Şams 2,5 aydır tutuklu. Ne için suçlandığı bile belli değil. Sosyal ve sivil haklar için mücadele veren öğretmen Mehdi Şandiz, Mansur Osanlu’nun özgür bırakılması için imza toplarken tutuklandı ve kendisinden bir süredir haber alınmıyor. Geçtiğimiz yıl petrol fiyatlarındaki artışı protesto gösterisine katılan 30 kişi, 27 Temmuz 2008’de uyuşturucu tacirliği, cinayet gibi uydurma suçlamalarla tutuklandı. Baskılara rağmen işçi mücadelesi sürüyor!İran’ın Güneyindeki Shiraz kentinde, Telekomünikasyon sektörüne üretim yapan bir fabrikada 1200 işçi 5 aydır ücretlerini alamıyor. İşçilerin yaşam koşulları katlanılmaz bir duruma geldi. Devlet yetkililerine defalarca başvuran işçilerin ücretlerinin ödenmesi yönünde hiçbir adım atılmadı. 12 Ağustosta sefalet koşullarına daha fazla dayanamayan Ali Kiamarsi adlı işçi, işyerinde kendini asarak intihar girişiminde bulundu. Ali’yi kurtaran ve hastaneye kaldıran işyerindeki arkadaşları oldu. Bu üzücü olayın ardından işçiler greve başladı. Fabrikanın önündeki yolu kapatan işçiler, patronları, firma yönetimini ve hükümeti protesto eden sloganlar attılar. İşçilerin 5 aydır alamadıkları ücretleri için hiçbir şey yapmayan hükümet, grevci işçilere saldırmaktan geri durmadı. Rejim muhafızları işçilere silahla, copla ve gaz bombaları ile saldırdı. Acımasızca dövülen işçilerin grevi şimdilik kırıldı.Vahid Otobüs Şirketinde sendikalaşma çalışması yürüten 9 şoför işten atıldı. Mahkeme işvereni haklı bularak haksız işten çıkarmaları onayladı. Haft Tapeh Şeker İşletmesinde bir dizi grev gerçekleştiren 5 bin işçi, işletme yönetiminin işçi temsilcileriyle masaya oturmasını bekliyor. Khodro Otomotiv Fabrikasının binlerce işçisi, 28 Temmuzda gerçekleştirdikleri grev sayesinde fazla mesailerin azaltılmasını ve ücretlerinin yükseltilmesini sağladı. Mianeh Kentindeki Şahrier Barajında çalışan işçiler 4 aydır verilmeyen ücretlerini alabilmek için bir dizi protesto düzenledi. Patron, grev sona ererse ücretlerin yarısını hemen ödeyeceğini açıkladı. İşçiler ise ücretlerinin tamamını talep ediyor. Albroz Tire işçileri, 12 Ağustosta gerçekleştirdikleri yol kapatma eyleminde hükümeti, bir sonraki gösteriyi Cumhurbaşkanlığının önünde düzenlemekle tehdit etti. Farvardin meydanında toplanan Sanandaj Tekstil Fabrikasının işçileri fabrikaya doğru yürüyüşe geçti. Şirket lokavt yaparak ve işçileri işten atarak, işçilerin mücadelesini kırmaya çalışıyor. İran Bağımsız İşçi Sendikalarının verdiği bilgiye göre diğer fabrikalardan işçiler dayanışma amacıyla yürüyüşe destek verdi. İşten atılan işçilerin işlerine geri dönüp dönemeyeceği ise henüz kesinleşmedi. Kürtlere baskılar sürüyorİran’da Kürtlere yönelik baskılar da sürüyor. PJAK partisine yardım etmekle suçlanan genç öğretmen Farzad Kamangar 7 dakika süren mahkemenin (!) ardından ölüm cezasına çarptırıldı. Mahkeme, duruşma öncesinde Farzad’ın avukatına, suçlamaların ne olduğunu bile bildirmedi. İki yıldır bir hapishaneden diğerine dolaştırılan Farzad ağır işkencelere maruz bırakılıyor. İran’ın Kürt yurtseverlerine karşı Türkiye ile birlikte planlayarak giriştiği operasyonlar ise aralıklarla devam ediyor.İşçi sınıfını emperyalistlerin saldırganlığı kurtaramazİran’daki rejime ilişkin gözlerden uzak tutulmaya çalışılan gerçeklik, İran’daki kapitalist rejimin işçi düşmanı karakteridir. İran halkları baskı ve sömürü düzeninden ne ABD saldırganlığıyla ne de “şerri hukukun adaleti” marifetiyle kurtulabilir. Zira emperyalistlerin müdahaleleri sayesinde ezilenlerin kurtulduğu baki değildir. Tüm dünyadaki işçilerin olduğu gibi İranlı işçi ve emekçi kardeşlerimizin de temel ihtiyacı, uluslararası bir devrimci önderlik ile birlikte ilmek ilmek örülecek kararlı ve örgütlü bir mücadeledir. İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır. KAYNAK:www.marksist.com
*************
Artirmali ki Güney Azerbaycanda müzaef zülümden dolayi işçilerin durumu neçe kat kötüdür,son aylarda Azerbaycan şeherlerinde çöxlu universite öyrenciside tutuqlanmişdir.

( AZKOB)

Perşembe, Eylül 04, 2008

S.TERLAN tarafindan MEHMETATAK cenablarinin sorğularina yanit

mehmetatak;Selam AZKOP rumuzlu arkadas,

Benim de Iran'a dair soracagim bir kac soru var:

Aslinda Iran'daki "isci" durumunu merak ediyorum. Hos zannederim kaba kapitalizm asamasi tum dunyada olmasa da, asildigi icin "calisan" demek artik daha dogru olacak, cunku hizmet sektoru, buro vb calisan insanlarin da emeklerinin artik degeri sermaye vasilerine gittigine gore topluca calican demek daha dogru gibi geliyor.

Bir kere Iran'daki calisan ve sendikalara ait ingilizce okudugum tum metinlerde "[I]Shoraya Eslami[/I]" diye bir sey geciyor. Bu ne demek? Lugatlarimda bulamadim.

Okuduklarimdan anladiklarimdan bir abstrct geceyim. Cevaben aciklar ve hatalarimi duzeltirseniz sevinirim.

*1990'da iscilerin ancak Islami kurallar ve devrim kurallari dogrultusunda "Shoraya Eslami" icinde orgulenmeleri yasallasmis. Calisanin haklarini aramasi, Islama nerede karsi olabilir? Devrim kurallariyla isci haklarinin ters dustugu ne?

*Iran'daki Workers House tam olarak ne?

*2003'de Workers House, hukumet ve isci temsilcileri anlasarak sendikalasma kabul edilmis. Buradakinin 1990'dakinden farki ne?

*Shore Eslami icinde ve Workers House denetiminde tarim, fabrika ve hizmet calisanlarindan olusan 35 kisilik isci konseyi ne?

*Bu konseylerde kadinlar olabiliyor mu?

*Bazi articlelarda, Iran'daki iscilerin durumu Stalin SSSCB'deki iscilerin durumuna benzetiliyor. Dogruluk payi var mi? Varsa ne kadar?

*Iran'da iscilerin 1 Mayis Isci Bayrami'na katilmalari icin sahsi izin almalari mi gerekiyor? Yoksa bu izin sadece kadinlar icin mi gecerli?

*Ahmedinejad'in bagimsiz isci sendikalari kurulmasina izin vermedigi dogru mu?

*1 Mayis'ta tutuklanan kadinlardan Souzan Razani 9 ay hapis 70 kirbac, Shiya Kheribadi 4 ay hapis 15 kirbac cezasina carptirilmis. Dogru mu? Gerekce ne?

*Ogretmenler sendikasi aktivisti Farzad Kamangar'in olum cezasina carptiridigi ve isci hareketine gozdagi olarak idam edilecegi dogru mu?

*Ayni nedenle Otobus Iscileri Sendikasi lideri Mansour Osanloo'ya da olum cezasi verilecegi dogru mu?

Affola cok fazla talebim oldu.

Sevgiyle kalin,
Mehmet atak


1-İRANDA "ŞORAY-E ESLAMİ" HÜKÜMETİN İŞÇİ HAREKETLERİNİ VE BAŞQA HAREKETLERİ KONTOROL ETMEK VE CAYDİRMAQ ARACİDİR,BU ŞURANİN PLATFORMUNDA ÜYE OLAN HER KİMSE "VİLAYETE FEQİH-e" İNANMALİ VE BOYUN EYMELİDİR("VİLAYET-E FEQİH"E İNANMAQ BU ANLAMA GELİR : ÜLKEDEKİ MALLA LİDERİN HER TÜRLÜ EMRİNİ SORĞUSUZ İTAET ETMEK VE ONUN EMRİNİ ALLAHİN EMRİ BİLMEK) bu şoralar 1981 yilindan qurulub ve getdikce devrimci öyelerden tasfiye olunub tam bir anti işçi örgüte dönüşub ve son gerici platformasini temel olaraq 1985 yilinda yasallaşdirib.

Şoray-e eslami doğru şoralarin Asimile olmuş ve sahte şoralarin adidir bunlar bir tür tüzaq olaraq iran islam emperyalizminin işçi ve başqa sinifler için faşist örgütleridrir.
Şoray-e eslami, küy, kent, fabrika ,dayerelerde vb yerlerde nizami "Dayanişma çerdekleri"le birlikde hükümetin zahirde popeler ve aslinda faşisti aracidir.
"CAMEE-YE ESLAMİ-E KAR"da bu örgütlerin başqa bir örnekidir.
Iran hükümeti için önemli olan tekce ve tekce öz iqtidaridir,islam bunlar için bir aracdir zatende siyasal islamin [U]sonucu[/U] faşizm ve emperyalaizme hizmet etmekdir birde bunlarin Şİİ yorumlari ve VİLAYET_E FEQİH diye dehşetli ve tanri adina diktarorluqa inamlari söz qonusudur bu VİLAYET-E FEQİH qonus özel ve mezhbi -tarixsel bir qonudur.

worker hose (xane-ye karger) yene iran islam hakimiyetinin başqa bir tuzaq ve sahte işçi örgütüdür ancaq bu örgüt bazen itirazlar adina bazi hereketler edib amma bu hareketler aslinda işçi sinifinin mücadelesi için yox o mücadeleyi bir müeyyen sinirda saxlatmaq için gerçekleşmişdir bazende işçiler bu örgütün adi altinda olay olaraq sinirlari puzmuş 1 May mitingini hakimiyete qarşi bir mitinge dönüşdürübler.

[U]Worker house ve şoray-e eslami kar birlikde tahran otobus sendikasinin eleyhine ve Mesur Osanlu eleyhine geçmişde beyanat veribler. bu iki örgütün her tür Sendikadan qonuşmalari sahta bir hareketdir.[/U][U]iran islam emperyalizminin temel basqilarinin birisi ve önemlisi pozetif ,popoler, devimci ve dünyada taninmiş örgütlenmelere Paralel olaraq adda modern ama zatinda en gerici örgütler yaratmaqdir[/U]

Sorduğunuz 35 kişilik qonusu ,Şoray-e eslaminin qurulmasi için en az üye sayisinin gerekdigidir,her iş yerinde 35 Çalişan olursa orada Şoray-e eslaminin qurulmasi zorunludur ve aslinda başqa tür örgütlenmeyi sed etmek anlamina gelir.bu Konseyde qadinlar olursalarda heç farq etmez çunku qonu başdan sahtekarliqdir.

İran adli ülkede işçilerin durumu çox kötü ,işsizlerin sayisi çox olduğuna göre iş zorunluluğu cox çox fazladir,teverrum(enflasiyon?) ve müaşlarin artişi asla beraber deyil,İranda 99% iş yerlerinde işçilerin müaşlarini 2 den 8 aya qader gec öderler(kesin doğrudur) işçiler arasinda reqabet,aq müqavileler imzalatmak,geçici iş müqavileleri,"iş dayere"lerinde patronlarin etkisi,iş dayerelerinde borokratik problemler,işçileri tekce maaşlari için gösteri yapmak suçuna şallaq(kirbac) vurmaq, habs etmek evlerine hücüm etmek,zamansiz ve olduğca çalişdirmaq, bunlar hepsi ve hepsi gerçekdir.

1 May gösterileri için iranda izin gerekiyor ve tekce qadinlar için deyil,devlet özgür hareketlere asla ve asla izin vermez, hatta izin istiyeni de der hal tutuqlar, devlet bazi büyük kendlerde öz Şoray-e eslami kar ve Worker house elile sahte bayramlar qurur ancaq bazen hemin sahte törenlerdede işçiler hakimiyete qarşi sloganlar atarlar.

Bağimsiz sendikalarin qurulmasina izin vermemek tekce Ahmedi nejadi yok bütün islam hakimiyetinin degişilmez özelligidir.

1 maysda tutuqlananlarin cezalari doğru. sorubsunuz gerekcesi ne?kardeşim burasi en gerici ve bazi cenbelerden çağdaş tarixde misli gürünmemiş bir bonapartistik ve faşist ülkeye dönüşüb,bunun nedenleri burada açiqlanamaz isterseniz AZKOB platformunun AZERBAYCANa ayid olan paragraflarini ve www.azkob.blogspot.com Vebloqinda S.Terlan ,Aci Çiçek ve başqa yazarlarimizin meqalelerini oxuyun.(Bu sitedede mevcuddur)
"Kemanger"in idam cezasi doğru .
[U]kardeşim iranda idam çok rahat bir iş şimdi benim bu setirlerrimin yasal olaraq cezasi (tutuqlansam eyer )idamdir ve ben bu sözle burada heç kimseyle show ya şaka yapmiram.[/U]

"Mansur osanloo" nun durumu qarmaşiq o hastadir ve onu çeşidli habshanelere götürürler ve onon ne olacaği kesin belli deyil.

artimaliyam ki ben bu yanitlarla irandaki durumu yeterli qader size anlatamamişam çünkü bu bahsden önce iran islam emperyalizminin analizi gerekir,yoxsa arayan iran durumunu anlamayib ve nihayet siz demişken absert bir durumda qalacaqdir.

sonunda irandaki problemlerden Fars şovinizminede işaret etmeyim grekir,iran adli ülkede 30 milyon Azerbaycanli yaşayir onlar ekseren yoxsulluqda ve yoksunnukta yaşayirlar bütün önemli fabrikalar vb... fars bölgelerde yapilir türk kürd Arab Beluç ve başqa fars olmayan işçiler ve emekçiler fars bölgesine ucuz işçi olaraq göç edirler ve bu prases 80 yildir surur farsdan başqa xalqlar, öz dillerinde eytim almaq haqlari yoxdur vb... devlet kürdlerin bati azerbaycan vilayetine aximini destekleyir ve şimdiden bati azerbaycanda ve urmu kendinde türk kürd çatişmalari başlamişdir...

iran adli ulkenin siyasal tutumlari butun dunyani etkilendirir husus qafqazya türkiye... sizin türkiyede AK parti elinde gerilir açiq-aydin buradan görürüz...

DÜNYANİN İŞÇİLERİ BİRLEŞİN.

S.TERLAN tarafindan MEHMETATAK cenablarinin sorğularina yanit olaraq yazilmişdir.